Saruhan sancağına gelmiştik. Saraya giriş yapmıştık. Büyük bir koridorda yürüyorduk. Barbaros beni saraya teslim ettikten sonra Gülfem kalfa isminde bir kadın ve Boncuk ağa isminde birisi beni sarayın içine soktular. Büyük bir koridordan geçiyorduk. Haremin önüne gelmiştik. Bir sürü kız vardı. Tam haremin kapısından girecekken sade ama aynı zamanda asil giyinimli ve neredeyse hayatımda gördüğüm en güzel bir kadın çıktı.
Arkasında bir sürü ağalar ve cariyeler vardı. Yanımdaki kalfa ve ağa hemen bu güzel kadının karşısında eğildiler. Ben kalfaya bakarken diğer tarafımdan Boncuk ağa beni dürttü ve fısıldadı: "eğilsene be hatun!" Beni dürten kolunu ittirdim. Sonrasında bende eğildim.
"Bu kim Gülfem kalfa?" Diye sordu kadın. Seside yüzü gibi epey güzel ve inceymiş. Gülfem kalfa cevap verdi, "Barbaros Hayreddin Paşa getirmiş sultanım. Askerler tarafından kaçırıldığı gemi batmış, yazık kızcağız da koskoca denizin ortasında boğuluyormuş. Sonra sarayımıza getirilmiş işte." Diye açıkladı kalfa güzel sultana.
Sultana baktım. Biraz çekinerek bakıyordum hafif başımı kaldırmıştım sadece, gözlerimide her defasında kaçırıyordum gözlerinden.
"Maşallah pek te güzelmiş" diyip çenemi tutup kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. Hafif dudaklarının uçları kıvrıldı, sonra biraz uzaklaştı ve onun yanında olan biraz kilolu ve sarışın cariyeye dedi: "Gülşah, Mustafa'm için seçtiğim cariyeleri bu akşam için hazırla. Biraz eğlensin şehzadem."
Sultan bana son kez baktı: aşağıdan yukarıya doğru süzdü beni. İlk başta utandım çünkü üstümdeki paçavralar ıslak ve yırtıktı. Sultan dairesine gittikten sonra sordum, "kim bu?" Cevap verdi kalfa, "Mahidevran sultan, şehzade Mustafa'nın validesidir." Başımı salladım. Ardından beni haremin içine soktular.
Beni gören cariyeler dalga geçti, tüm gözler üzerimdeydi. Sadece diğerlerine göre daha süslenmiş olan bir kız sordu: "kim bu Boncuk ağa," bize doğru yaklaşmıştı biraz kız. Boncuk ağa hemen sinirlendi, biraz sinirli bir yapıya sahipti belli ki, "sanane Dilber hatun? Sen işine baksana!" Boncuk ağa, Dilber isimli kızı azarladıktan sonra kız yerine geçti. Ardından herkes gözlerini üzerimden çektiktem sonra tekrar eğlenceyle sohbet etmeye devam ettiler.
Aklıma kardeşim geldi, ilk defa onu düşündüm ayıldığımdan beri. Kim bilir ne haldeydi? O'da mı acaba başka bir saraya gitmişti benim gibi? Yoksa pazarlarda satılıyor muydu? Yada en kötüsü, aklıma bile getirmek istemediğim seçenek. Ölüm..
Böyle bir dünyada her şey olmak kolaydı, ama bir kadın olmak zordu. Bak, koparılıyordun hemen böyle evinden veya yurdundan, ve kimsede sormazdı nasıl olduğunu. Çünkü biz köleyiz, benim gibi olanlar köle ve sadece büyük statüye sahip olanlara hizmet ederler. Ha bir de şehzadeye hediye olarak sunulmak vardı. Ama ben bunlardan hiç biri olmayacaktım. Sadece ölü bir beden olmayı diliyordum, canımı kıyacağım, en kısa sürede.
🌪
Islak bedenimi bir havluya sarmıştım. En son hamamda yıkanmıştık bu gece şehzadeye sunulacak kızlar ile birlikte. Mahidevran sultan o an beni görüp seçmiş oğluna. Bir gözyaşı süzülüp gitti yanağımdan aşağı doğru. Etrafımdaki 4-5 kız üstündeki havluyu çıkartıp en güzel kaftanları giymeye başladılar bile. Bu kadar rahat ve utanmadan üzerlerine değiştirmeleri garip gelmişti. Arkamı döndüm, tam bende havluyu çıkaracakken arkamdan Gülfem kalfa geldi.
Şaşkınlıkla kalfaya baktım, benden ne istiyordu? Ama bunu bir kenera bırakıp ilk önce ona bir soru sordum, "bu gece ne olacak Gülfem kalfa?" İşler o kadar acele olmuştu ki daha hiç bir şey kavrayamadan koskoca şehzade Mustafa için hazırlanıyordum bu gece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Osmanlı'nın Aşkı
RomanceYarı bulgar ve yarı türk olan Laletsiya, kız kardeşi Tatiana ile yaşarken, anzısın kaçırılıp saraya götürülmüştür. Orada tamamen yanlız kaldığı için hayatının bittiğini sanar. Ama aslında onu tekrar hayata döndürecek olan aşk olucak, ve aşktan doğac...