Şehzade Mustafa gelmişti. Hemen geri çekildim ve hızlıca merdivenlerden aşağı koştum. O sırada Sümbüle yanlışlıkla çarpmıştım. Harem kapısının önünde durdum, soluklanmaya çalışıyordum, Şehzade Mustafa çoktan yürüyüp gitmişti bile. Ben ise orada dona kalmıştım.
Birisinin elini omuzumda hissettim. Hemen arkamı döndüm.
"İyi misin, Laletsiya hatun?", diye sordu daha önce hiç konuşmadığım bir kız. Ben şaşkınlık içinde dona kalmışken bu kız bütün buzlarımı eritti. Bana eski ismimle, eski benle seslenmişti. Kaşlarım hafif çatıp ona döndüm, "Laletsiya değil! Lale! Adımı şehzade Mehmed koydu. Herkes bana Lale diyecek.", dedim özgüvenli bir şekilde. Sesimin tonunde en ufak bir ego bile yoktu, ego sadece özgüven yoksulluğu insanlarda vardır. Ve özgüven, egodan her zaman üstündür.
Kendimi toparladım ve arkamı döndüm, Nigar kalfa tam arkamda duruyormuş meğersem. Biraz yaklaştı ve kulağıma bir şeyler fısıldadı: "Hürrem sultanımız seni çağırıyor.", geri çekildim ve şüpheyle Nigara baktım. Daha fazla oyalanmadan yukarı, Hürrem sultanın dairesine çıktım.
Geldiğimde Nigar kalfa benden önce girdi, ardından kapı yüzüme açıldı ve içeriye girdim. Hürrem sultan koltuğunun üzerinde oturuyordu. Onun karşısında eğildim ve dedim: "Beni çağırmışsınız sultanım."
Hürrem sultan tek bir bakışıyla, ve tek bir el haraketiyle emir verdi. Odanın içindeki herkes dışarı çıktı. Belli ki Hürrem sultan benimle yanlız konuşmak istiyordu.
"Bir kabahat mı işledim sultanım?", diye sordum şüpheyle. Ama Hürrem sultan aksine çok neşeliydi. "Hayır, Lale hatun. Sadece seni merak ettim, ve Mehmedi. Biliyorsun uzun zamandır benim hizmetimdesin, iyi eğitim almış bir hatunsun, yeteneklisin, zekisin ve güzelsin."
"Sağolum Sultanım. Hepsi sizin sayenizde. Bu arada Mehmedi merak ettim derken ne demek istediniz sultanım?", diye sordum.
Hürrem sultanda cevapladı: "Dün geceyi diyorum. Umarım Şehzade Mehmedi memnun etmişsindir. Tabi zaten Mehmed senden hep memnundu."
Şaşkınlıkla Hürrem sultana baktım, "h-hep memnundu derken?", Hürrem sultanın söylediği cümle defalatca kafamın içinde yankılandı. Ben daha bugüne kadar Mehmedin benden nefret ettiğini sanarken şimdi onun benden her zaman memnun olduğunu öğrenmiştim.
"Mehmed seni daha ilk gördüğü gün beğenmiş. Tabii ki bunu bana anlatmadı, ama ben anlarım. Biliyorsun bende bir aşk kadınıyım, hünkarım var. Aşık birinin halini aşık biri anlar. Size asla engel olmayacağım bunu bil istedim." , sultana baktım. O kadar samimiyetle konuşuyordu ki hayran kalmıştım. Mahidevran sultan hiç böyle birisi değildi, oğlunu herkesten saklayan aşk yoksulluğu bir kadındı o. Birden Mahidevran sultan hakkında böyle kötü düşündüğümü fark edince bir kaç saniyeliğine gözlerimi kapattım, sonra açtım.
"Çok sağolun sultanım. Sizi asla üzmeyeceğim, asla ihanet etmeyeceğim. Siz diğer sultanlardan farklısınız..", dedim aynı samimiyetle.
"Lakin bilmeni istediğim bir şey var...", dedi Hürrem sultan. İşte şimdi kalbimi korku kaplamıştı. Ciddi bir şey konuşacak gibiydi. Tüm dikkatimi ona verdim.
"İlerde bir şehzaden olursa, baş haseki olursun. Ve lakin asla ama asla kibire kapılmanı istemem, izin vermem. Sakın kibire kapılma, yoksa kendinin düşmanı olursun."
"Sultanım, hiç bir zaman aklımın ucundan böyle bir şey geçmedi, geçemez. Bana güvenebilirsiniz.", dedim. Hürrem sultan bir şey daha söyledi 32 dişi gülümseyerek, "duydum ki müslüman olmuşsun. Böyle daha iyi artık şehzade gözdesisin sen.", onayla başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Osmanlı'nın Aşkı
RomanceYarı bulgar ve yarı türk olan Laletsiya, kız kardeşi Tatiana ile yaşarken, anzısın kaçırılıp saraya götürülmüştür. Orada tamamen yanlız kaldığı için hayatının bittiğini sanar. Ama aslında onu tekrar hayata döndürecek olan aşk olucak, ve aşktan doğac...