Hicran
Odanın içinde bir o yana bir bu yana gidip gelirken, gerginlikle ensesini ovuşturuşunu görüyordum.
Önümde açık olan Bilgisayar'ın ekranında duran yıllık ciro tablosu, hiç iç açıcı gözükmüyordu ve ben ilk kez böyle şeffaf bir şekilde Boratav şirketlerinin ne denli kötü durumda olduğunu görüyordum.
Pamir bana bunu gösterecek kadar güvenmişti ve daha en başında, ufak bir mali kriz diye adlandırdığım durumun tıpkı Pars Katipoğlu'nun söylediği gibi bir batış olduğunu çok daha iyi anlamıştım.
"Eğer..." dedi elleri pantolonunun kemerine dayanırken.
"Eğer Almanlarla anlaşmayı fesih edersem sözleşme iptalinin bana yüklü bir ödemeye mal olacağını biliyorum, fakat denemezsem.. ödeyeceğim tazminattan korkup denemezsem, batan gemimin bir kaç deliğini kapatmak elime pek bir şey geçirmeyecek..." gözleri duran adımlarıyla odanın ortasından bana döndü.
Yemek masasında oturmuş, önümdeki gelir gider tablosunu incelerken, batan gemideki delik benzetmesi oldukça gerçekçi geliyor.
Almanlarla anlaşmaya devam etmek demek, bu adamların kanımızı içmesine izin vermek demekti. Riske girip anlaşma iptaline gitmek ise, zaten mali sıkıntı yaşayan şirketin zar zor tıkanan tüm deliklerini açarak batışını hızlandırmaktı.
En az 20 milyonluk bir tazminat ödemesi söz konusu ve Boratav şirketleri bunu yapabilecek durumda değil.
"Aklımı kaybedeceğim, babamın elleriyle büyüttüğü bu günlere getirdiği şirket gidiyor. Ellerimden öylece kayıyor Hicran, ben ne yapacağım..." yüzündeki üzgün kasılmayla adımları bana doğru geldi ve önümdeki sandalyeyi çekip karşıma oturdu.
"Hayatım boyunca bundan daha boktan hissettiğim tek bir an bile olmadı güzelim... ne yapacağım ben..." başını ellerinin arasına aldığında sıkkın bir nefes verdi.
Bir çıkış yolu arıyordu, bir yardım eli...
Ona yardım edebilmeyi çok isterdim, hemde her şeyden çok.
Üzerime geçirdiği şirket hisselerini satıp tüm parayı avucuna bırakmak isterdim ama bu yarasına merhem olmazdı biliyorum."Bak bana..." uzanıp yüzünü sıkıştıran ellerinden birini çektim kendime doğru, avuçlarımın arasına aldığım elini yavaşça okşarken fısıldadım.
"En karanlık günde bile güneş yine de doğar Pamir, eyvah der kalırsın, öldüm der yaşarsın... hayat bu, en dibe vurmanın tek iyi yanı vardır. " kara gözleri yüzümde üzgünce dolanırken beni dikkatle dinlediğini görebiliyordum.
"En dipte olmanın tek iyi yanı nedir bilir misin?" dedim zoraki bir gülümseme ile.
"Nedir.."
"Artık düşecek yer kalmaz, zaten gelebileceğin en kötü yerdesindir, verilecek tüm kötü kararlar seni o noktaya getirdiğinde, bir yenisi daha sorun olmaz ki, yolun sonudur o dip. Yukarı çıkman için pes etmeden yeniden denemen için tanınan ikinci bir şanstır." uzanıp eline sessiz bir öpücük bıraktım ve geri çekildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜL KUŞU +18 (Kitappad uygulamasında)
Novela Juvenil"Pamir.." İniltiyle karışık sesim, hazzını artırırken , dişleri tenimle birleşti.. Hafif bir baskınlıkla bıraktığı öpüşle hırıltılı bir fısıltı yayıldı kulaklarımın yamacına. "Karımı istiyorum, bunda yanlış hiç bir şey yok, bu günü teninde kutlamak...