Sonunda...

768 101 35
                                    


HİCRAN

Saatler süren yolculuk sonrası nihayet yavaşlayan araç, büyük bir malikanenin kapısında durduğunda, içeriden alınan izinle birlikte açılan kapılardan geçtik, tam üç güvenlik kapısından içeri girdiğimizde içinde bulunduğumuz araç garaj yolunda durdu, bakışlarım koca bahçede dolandı.

Bahçe duvarları korumalarla doluydu ve bir kale gibi korunduğunu görmek çokta zor olmamıştı. Pars Katipoğlu'nun önemli bir adam olduğunu biliyordum fakat bu kadarını beklemiyordum.

Gördüğüm bu tablo beni giderek gererken arka kapı Davut tarafından açıldı, bakışları üzerimde sakinlikle dolandığında geri çekildi "İnin lütfen."

Dizlerimin üzerinde duran çantamı sıkıca kavradığımda, benim için açılan kapıdan aşağıya bir adım attım ve yerdeki keskin çakılların üzerine doğru indim.

Şimdi gözlerim daha net görebildiğim büyük malikanenin üzerinde dolanırken, ana verandanın ortasında ihtişamla duran oymalı kapının bir görevli tarafından açıldığını görebiliyordum.

Orta yaşlı bir yardımcı kadın, açtığı kapıyla güneşin batmasıyla kararmaya başlayan bahçeyi evin içindeki parlak ışıkla aydınlattı.

"Bu taraftan, beni takip edin."

Davut'un yönlendirmesi ile adımlarım o tarafa döndü, gözlerim tedirginlikle bahçede dolandığında sessizliğe yeminli gibi duran korumalardan çevirdim yüzümü, açılan heybetli kapıdan içeriye doğru bir adım attığımda, Davut'un peşinden ilerledim.

Solumuzda kalan büyük salon kapısından geçtiğimizde, sessiz odada yalnızca şöminenin çıtırtıları duyuluyordu.

Oldukça geniş olan salonun , bahçeye açılan cam kapılarının hemen önünde bir yemek sofrası kuruluydu.
Loş ortam ve salonu saran güzel yemek kokuları ile Davut'un bana içeriyi gösteren eli önümde uzandı.

"Geçin ve rahatınıza bakın Hicran hanım." dedi ve geri çekilerek az önce girdiğimiz kapıdan çıkarak beni burada yalnız bırakıyordu.

Adımlarım yavaşça çıtırdayan şömineye doğru tedirgince ilerlerken, bakışlarım büyük salonun ayrıntılarında geziyordu.
Geniş alanı doldurabilmek için iki ayrı bölümde iki ayrı oturma gurubu ve odanın köşesinde tavana kadar yükselen koca bir şömine vardı.

Arka bahçeye açılan camların önünde duran uzun yemek masası öyle genişti ki, ramazanda bizim mahalleye kurulsa her halde bir çok kişiyi ağırlama şansı olurdu insanın.

Şöminenin sıcağı yanında durduğumda tüm bedenimi sararken tedirgince karşısında konumlandırılan tekli koltuklardan birine oturdum.
Avuçlarımın arasındaki çantayı yavaşça yanıma bıraktığım sırada, kulaklarıma dolan topuk tıkırtılarıyla başım omzumun üzerinden arkaya döndü.

Salonun kapılarından giren genç ve güzel bir kadın elinde tuttuğu salata tabağı ile bana sıcak bir gülümseme bırakarak yemek masasına doğru ilerledi.

Kıyafetlerinden anladığım kadarıyla bir hizmetçi değildi, sivri topukluları ve üzerindeki zarif siyah tulumla , siyah saçları omuzlarından aşağıya salınırken, masaya bıraktığı salatayla birlikte bedenini bana döndü.

Ay gibi teni ve irice duran siyah gözleriyle sevecen bir ifade ile adımlarını yanıma çevirdi ve neşeli sesiyle konuşurken yanımda durdu.

"Hoş geldin Hicran, ben Nasya..." elini bana doğru uzattığında, genişleyen gülümsemesi beni rahatlatırken gülümseyerek oturduğum koltuktan kalkmama neden olmuştu.

GÖNÜL KUŞU +18 (Kitappad uygulamasında)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin