Keyifli Okumalar...;).
Kuş damdan düşünce sarışın bir yürüyüşüdür artık ölümün.
İsmet Özel
.
Omzunu yasladığı yerden İlbilge'ye bakıyordu Hazar, saçlarının hâlinin onu bu kadar değiştirmesine inanamıyordu. Gördüğü anda anlamıştı Mustafa amcasının nasıl bu hâle geldiğini. Sinan o an fark edememişti ama o da şu an İlbilge'ye kaçak bakışlar atıyordu. Benzerliği aşikârdı evet ama bu görüntü inanılmazdı. İlbilge içeri girdiğinde bir kelime edemeden masaya yığıldığını söylemişti.
Koridorun ucundan kendilerine yaklaşan aile üyelerini görünce ayaklandılar. Zehra iki gözü iki çeşme zor yürüyordu. Kızları da aynı şekilde koşar adım yaklaşıyordu.
"Sinan oğlum, baban?" diyordu kadın.
Annesini kollarının arasına aldı Sinan. "İçeri şimdi aldılar anne, bir şey bilmiyoruz."
"Yaşıyor değil mi?" dedi Defne. "İyiydi değil mi?"
İlbilge onları izlerken gözlerini kısmış, nefretini içinde yaşıyordu. Benim babam da öldü, diyordu benim annem bile yok. Bakışlarını çektiğinde Hazar ile göz göze geldi. Onun yanına yürüdü. Kimsenin onu görecek hâli yoktu ama yaklaşan kardeşleri daha uzaktan seçmişti ablalarını. Hepsi bir tur bakışıp kenara çekilmeden önce bilgi almışlardı Sinan'dan. Olmayan bilgilerden ibaretti.
Hazar yanında duran İlbilge'yi kollarının arasına çekti. Kulağına eğildi. "Çok acımasızsın sevgilim, göğsüme yaslan da ağla biraz. Bu kadar belli etme." Tam da öyle yaptı İlbilge. Birkaç damla düştü gözlerinden ama Mustafa için değildi. Bu kızların baba diye parçalanmaları onun zoruna gidiyordu. İşte o zaman kendi ailesini yanında istiyordu. Kahrından her yeri yakmak istediği anları yaşıyordu. Kulağını delen bir ses duydu. O an delirmek istedi, hepsi onun suçu, ben kötü biri değildim diye bağırmak istiyordu. Melek'in sesi kalbinde çınladı.
"Baba!" diyordu. Bağırarak geliyordu. "Abi! Babam!" İnanmak istemedi, umursamaz, kendini ailesinden soyutlayan Melek baba diye feryat ediyordu. Başını kaldırıp göz ucuyla baktı. Sinan onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Melek deli gibi ağlıyordu. Melek! Kalbindeki öfke katlanıyor, kendini sıkıyordu.
"İlbilge!" dedi Hazar. Kollarındaki kaskatı kadını hissediyordu ama İlbilge onu duymuyordu. "Biz birazdan geliyoruz, amcamı İlbilge buldu, çok korktu."
O an fark ettiler İlbilge'nin saçlarının rengini. İlbilge başını kaldırdığında bakışları Zehra Hanım'la buluşunca kadının ona değen gözleri doldu. "İlbilge... Ece..."
İlbilge daha çok ağlamak istedi, gözleri tekrar dolarken Hazar onun başını göğsüne sakladı. "Birazdan geliyoruz, elin yüzünü yıkasın."
Hazar adım atarken Payidar kardeşlere kaşlarını kaldırdı. Gelmeyin demek istedi ve kızlar bunu anladı. Asansöre bindiklerinde kadının başını kaldırdı Hazar. "Sen yaptın değil mi?"
"Ben yaptım, pişman değilim. Zaten beni görünce oldu."
"Neden ağlıyorsun peki?" bakışları onu anlamak, sarmak sarılmak istercesineydi Hazar'ın.
"Benim babam yok Hazar. Neden? Bu kızların baba demesi bana çok dokunuyor."
Başka bir neden aramadı, arasa bile başka bir söz duyamayacak kadar sarsılmıştı. Kadını kollarının arasında sıktı. "Seninle ne yapacağım ben..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuş Uçuşu
General Fiction(CSK) serisi 1. Kitap. Bir gün seversin diye beklerken büyüdü içimde ne varsa. O gün hiç gelmedi. Ben şimdi vazgeçmiş olmamalıyım.