22. Olsun Sevgilim. Bu Aşkın Aptalı Ben Aşığı Sen Ol

1.1K 297 46
                                    




Keyifli Okumalar...

.

Öyle bir 'Yar' sev ki evlâdım; elinde su tasıyla iftarı bekleyen oruçlu gibi beklesin seni.

Hz. Mevlâna


.

Kritik saatleri atlatıp ilacın kesilmesiyle uyanması beklenen Hazar odasının önünde kamp kuran aile üyeleri oturuyor, kalkıyor, dolanıyor, bir daha oturuyordu. Sinem Hanım bitip tükenmiş hâliyle başı eşinin omuzunda oturuyordu. Selim Bey yanında Sezen Hanım ile sessizce bekliyordu. Altınay ve Aybüke ablasının yanındaydı, İlay sabah uğramış ama hemen Kaan'ın yanına dönmüştü. Birazdan gelecekti. Yıldırım kardeşler tam takım ordaydı. Birilerin işlerine sahip çıkmaları gerekiyordu. Sinan günün birkaç saati holdinge uğruyor, imzaları atıyor, gerekenleri söylüyor ve geri dönüyordu. Mustafa Bey eve gitse de birkaç saate geri dönüyordu. Zehra Hanım da peşinden bir an ayrılmıyordu.

Saat sabaha kavuşmak üzereydi ama kimse eve gitmiyor, Hazar'ın gözlerini açmasını bekliyordu. Mustafa Bey günlerdir kendine aynı soruyu soruyordu. Derin derin düşünüyor, onları buraya neyin getirdiğini nerede yanlış yaptıklarını sorguluyordu.

"Selim," dedi yanında oturduğu adama usul bir sesle.

Selim Bey ona çevirdi başını.

"Selim biz nerede yanlış yaptık? Ne oldu da böyle oldu?"

Selim Bey İlbilge'den aldığı yeni haberleri sindirmişti. Yıllardır bir yanlışın peşinde olmak onu yaralamıştı. Sanki esas ihanet eden Selim Bey'di. O an öyle hissetmişti. "Bilmiyorum ama bir yerde yaptık ona bende katılıyorum."

"Harama el sürmedik, kimsenin hakkına girmedik. Aç açıkta kaldık, çabaladık ama başardık. Kime ne yaptık biz Selim? Çocuklarım acı çekiyor, Hazar ölümden döndü, İlbilge kardeşlerine bakarken büyüdü. Ekrem gitti, giderken de Ece'yi götürdü. Biz ne yaptık Selim? Kimse mutlu değil, her şeyi tüm o fakirliği ve açlığı biz bu aile için yaşamadık mı? Mutlu olamadık?"

Selim Bey'in gözleri doldu. Çenesi titredi. "Bilmiyorum. Keşke bilseydim."

Koluna giren Aybüke ile yaklaşıyordu İlbilge. Bir elinde baston tarzında bir metal vardı. Üzerine günler sonra ilk kez siyah bir eşofman takımı giymişti. Diğer yanında da Altınay yürüyordu.

"Neden kalktın kızım?" dedi Selim Bey.

"Uyanmadı mı amca?" dedi oda kapısına bakarken.

"Bekliyoruz," dedi Sinem Hanım. "Sen iyi misin?"

"İyiyim yengecim, müsaade ederseniz içeri girmek istiyorum."

"Gir çocuğum," dedi Sinem Hanım. "İlk soracağı sensin zaten."

İlbilge utangaç bir gülümseme sundu kadına. Altınay onu bıraktı, yavaş adımlarla girip kapıyı kapattı. Kısık ışıkla aydınlanan odada başucuna kadar yürüdü. Ayakta durup kablolardan ve solunum cihazından kurtulan adama uzun uzun baktı. Sakalları yüzünü çevrelemişti. Parmaklarını sakalların üzerinde gezdirmeye başladı. "Böyle de yakışıklısın hatta fazla yakışmış."

"Yalan söylemiyorsan sakal bırakacağım."

İrkilerek elini çekti İlbilge. "Ödümü kopardın. Uyuyorsun sandım."

Hazar gözlerini araladı. Kapı açıldığında uyanmıştı, odaya girene bakma gereği bile duymadı. Kokusu ondan önce ulaşmıştı. Kuru dudaklarını diliyle ıslatmak istedi ama ağzında saman varmış gibiydi. Sevdiği kadına bakarken gülümsemeye çalıştı. "Yaşıyoruz."

Kuş UçuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin