Bölüm 14

11.1K 743 13
                                    

Ağrıyan belimle uyuya kaldığım koltuktan kalktım. Sehpanın üstündeki telefonumdan saate baktığımda baya şaşırmıştım , tam tamına 3 saattir aralıksız uyumuşum ve üstümdeki hırkamdan anladığım kadarıyla ben uyurken odama gelen bir davetsiz misafir! olduğunu söyleyebilirim.

Ayağa kalkıp kabanımı üstüme geçirdim ve çantamı alarak otoparktaki arabama doğru yürümeye başladım. Eve geçip kendime yiyecek bir şeyler hazırladıktan sonra canımın ıslak kek çekmesiyle ne kadar yorgun olsamda keki yapıp 2 dilim yedim. Yaklaşık 3 haftadır spor yapmadığım için vücudum çok ağrıyordu. Taşınmaydı , kazaydı derken spor yapmaya zaman kalmamıştı.


3 gün sonra

3 gündür yüzbaşıyla eğitim yapıyorduk. Sabahları içtima , saat 10 gibi 2 saat boyunca atış eğitimi ondan sonrada bütün günü yakın dövüşe ve pisikolojik eğitime harcıyorduk. Pisikolojik eğitim beni biraz zorlasada ilk güne göre çok daha iyi olduğumu söyleyebilirim.

Yüzbaşı yarama birkaç defa daha temas edince verdiğim tepkilerden dolayı bana bir iki soru sorunca onu geçiştirecek cevaplar vererek başımdan saldım. Bu ne kadar şu anlık işe yarasada başıma dert açacağına eminimdim.

Bu gün diğer günlere nazaran daha fazla çalışmıştık akşam olunca yine Güney'in odasında duşumu aldım ve kantinden sıcak çay alıp uzun zamandır ,evet benim için 4 gün uzun bir zaman, bir banka oturdum. Oynatma listemden rastgele bir şarkı açarak gökyüzünü seyretmeye başladım.

Hem bedenimi hem ruhumu dinlendirirken yanıma bir beden oturdu. Bu kişinin kim olduğunu tahmin etmek o kadar da zor değildi... Sesizce yaklaşık yarım saat kadar oturduk. Konuşmuyor olabilirdik ama konuşmadan sessizliğimizle anlaşıyorduk...

Ayağa kalkıp elimdeki boş karton bardağını çöp kutusuna atıp kalktığım yere geri oturdum ve Yüzbaşının konuşmasını bekledim. Yüzbaşı bilmem kaçıncı sigarasını söndürüp "Anlat" dedi , ona anlamsızca bakarak "neyi" diye sorduğumda "Sorununu" dedi. Bu adam niye tek kelimeyle konuşuyordu ki , tamam bende sinirlenince veya birini önemsemezsen böyle konuşuyorum ama birinin bana içini dökmesini istediğimde böyle konuşulmaz değil mi?

Yüzbaşını gözlerinin içine bakarak "sorunum yok" dedim onun gibi ardından gökyüzünü izlemeye devam ettim. Varla yok arasındaki gülümsemesiyle banka daha da yayılıp "o yüzden mi kafan bu kadar dağınık" dedi ve ardından "savcım" diye ekledi. Söylediği şeyle ifadesiz maskemle onun gibi arkama yaslanıp gözlerinin içine baktım. Anlatmayacağımı anlamış ki yeniden söze başladı "peki... sorununuz neyse bir daha eğitiminize bunu yansıtmayacağını umuyorum" dedi ve "savcım" diye ekledikten sonra yanımdan kalkıp gitti.

Haklıydı ama haksız olduğu bir nokta da vardı o da benim bir değil birden fazla sorunum olmasıydı... bir yandan yeni aile ve onların dengesiz davranışları , görevim için olan stresim , yara yüzünden tekrar ve tekrar yaşanan kabuslar ve uykusuzluk gibi...

Şu an için önceliklerimi belirlemem lazımdı ama önce güzel bir uyku çekmem gerekiyor, düşünme işini sonraya bırakmakta yarar vardı çünkü 'sağlam kafa sağlam vücutta olur' sözüne tam destek verelerdendim. Eve geçicek kadar gücü kendimde bulmadığımdan dolayı odama geçip kapıyı kilitledim ve kendimi koltuğa attım. Aslında Güney'in yatağında da yatabilirdim ama görev bitinceye kadar bütün Atay ailesiyle arama mesafe koymaya karar verdim kaşla göz arasında yani inşallah böyle olur.

Aklıma Gece gelince o otomatik mama kabını aldığıma binlerce kez şükrettim ve kendimi kabusların içine bıraktım.

...

Sıçrayarak uyandım yine... bu gece 2. kez oluyordu yeniden yatmak yerine bu sefer üstüme kalın bir hırkamı alıp eğitim alanına geçtim. Bahçede sadece nöbetçi askerler vardı. Saat muhtemelen gecenin 3'üydü . 

Üzerimdeki hırkayı çıkartıp çimenlerin üstüne koydum. 3 gündür sabah içtimalarından katıldığım için normalinden bir tık daha zorunu yapmak için 2 tur hafif tempolu ısınma koşusu yaptım. Ardından diğer hareketleri sırasıyla yapmaya başladım.


İlahi bakış açısı

Yüzbaşı kadının ona bir şey anlatmayacağını zaten biliyordu amacı kadının kendi kafasında bazı şeyleri çözmesini istemesiydi.

Albay saatlerdir spor yapan kızını izliyordu. Acaba diye düşündü ya görevde yaralanırsa veya şehit olursa diye düşündü , adam bu konuları ne kadar düşünmek istemesede düşüncelere daldı... 

Atay evinde ise evde günlerdir süren bir gerginlik vardı. Eslem Atay her gün kızıyla konuşmasına rağmen içinde bir sıkıntı vardı ve bu sıkıntı bütün eve yansıyordu.

Diğer yandan kardeşlerinin savcı olduğunu bilen Güney Atay ve Barlas Atay da Defne'nin evde her adı geçtiğinde ,ki bu sık sık olur, evdekilerden sakladıkları sır yüzünden huzursuzca konuşmadan otururlar. Evdekiler bu durumlarına anlam vermesede bir şey de demezlerdi.

Mustafa Atay ise oğullarının yaşadığı huzursuzluğun değişik bir varyasyonunu yaşıyordu ki bunun Defne'nin göreviylede alakası vardı oğulları kardeşlerinin görevini bilmiyorlardı ama o biliyordu , evdekilere bu huzursuzluğu yansıtmaz aksine bir şey belli etmemek için normal davranırdı.

Arda ablasını özlemişti ama onu arayacak kadar da cesaretli değildi. Ablasının o kadın gibi olmadığını biliyordu ama geçmişteki travmalarını atlattığını sansada hâla atlatamamıştı...

Bora dediği gibi kızına o kadının teyzesi değil halası olduğunu anlattığından beri Ayça sık sık halasını sorar olmuştu ama evdekilerin 'halam ne zaman bize gelicek onu çok özledim' sorusuna bir cevap bulamıyorlardı sadece Mustafa Atay torununa halasının çok işi olduğunu o yüzden bir süre gelemeyeceğini anlatsada 6 yaşındaki kız çocuğu inatla tutturuyordu.

Abi tayfası hâlâ ön yargılı olsada içten içe Defne'yi merak ediyorlardı , ne kadar inkar etselerde...

Çağan ne kadar nötür olmaya çalışsada ne kadar başarılı olduğu meçuldü.

Baran ilk başlarda pek tepki göstermesede onun içinde yatan büyük sinir ve üzüntüden kimsenin haberi yoktu. Diğerleri gibi kartlarını açık oynamıyordu sadece kardeşinin tek bir hatasını bekliyordu , tek hatasında onu tamamen silecekti... Baran diğerlerinin aksine evde en az Barlas ve Bora kadar yara almıştı onlardan farkı ise çığlıklarını içine atmasıydı... onun durumunu en iyi şöyle anlatabilirim 'konuşmuyor , anlatmıyor diye hissetmiyor sanmayın. Kimisi içine atar çığlıklarını...'

Barlas kardeşini o sorguda gördükten sonra hele son yaptığından sonra çok etkilenmişti. İçinden 'işte benim kardeşim' diye geçirdiğinde kendine çok kızmıştı. Unutamıyordu olanları , unutamıyordu yaşadıklarını ve yaşanılanları...

Güney kız kardeşine en yakın kişiydi hatta kardeşiyle beraber uyumuşlardı bile ama bilmiyordu ki kardeşi de ailesi gibi çok yaralıydı...  Kardeşinin dedikleri aklına gelince acaba diye düşündü kardeşinin savcı olduğunu öğrenmeseydi ona nasıl yaklaşırdı diye , ne kadar bu saçma düşüncelerini aklından aymaya çalışsada bir türlü başarılı olamamıştı.

Bora kız kardeşini ne kadar istemesede kabullenmeye başlıyordu. Kardeşinin yüzündeki güçlü ve yıkılmaz maskeyi  görünce içinden 'acaba ne yaşadı' sorusunu istemsizce geçirmişti. Kardeşi kendisine çok benziyordu mesela onunda maskeleri vardı sadece ailesinin yanında maskelerini göstermiyordu...



Pamuk eller yıldıza :)

Umarım bölümü beğenirsiniz :)

İyi kalın hoşçakalın :)





Sayın SavcımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin