Bölüm 19

9.9K 709 71
                                    

Yüzümü yalayan Gece'yle birlikte güne başladım, canım kedim beni maması bittiği için sabahın 6'sında uyandırmıştı ve dün gece geç yattığım için hayliyle çok uykum vardı. Gece'ye hak verip ilk önce otomatik mama kabını ağzına kadar doldurdum ve ona yemesi için bir konserve yaş mama açtım , artık midesi bayram ederdi. 

Bu saatte ne yapacağımı bilmediğim için hazırlanıp karargaha geçtim. Kapıdaki ere selam verip odama doğru yol aldım. İlk defa odamda dosya bakmayacağım için çok mutluydum çünkü dosyalarla boğuşmadığım gün yoktu sadece nadiren böyle mucizeler olurdu. Kantinden kahve alıp özlediğim o banka oturdum. Uzun zamandır bu aktiviteyi yapmadığım için mutluluğuma mutluluk katmıştım. 

Bu sefer de yanıma almadığım kitap için kendime sövüp biraz gökyüzünü izledim. Ardından biyolojikleri düşünmeye başladım. Acaba onlara nasıl savcı olduğumu açıklayacaktım... biraz bu konuyu düşündükten sonra elimdeki boş karton bardağı çöpe atıp yeniden kalktığım banka oturdum. 

Kısık sesli bir şarkı açıp ruhuma dinlenmesi için biraz vakit ayırdım... çok şey yaşamıştım, çok hatalar yapmıştım , çok fazla keşkelerim ve acabalarım vardı... 

Sözde ruhu dinlendirecekken dahada kötü oldum. Dolan gözlerimi silip dik bir şekilde tekrar oturdum. İşte ben buydum yıkılmaz , acılarını gizleyen , güçlü , kimseye ihtiyacı olmayan o kadın...

Ayağa kalktığımda yanıma gelen, elinde iki  çay olan bir yüzbaşı beklemiyordum açıkçası . Yüzbaşı elindeki çaylardan birini bana uzattığında teşekkür edip kalktığım banka geri oturdum , yanımada yüzbaşı oturdu.

Sessizce çaylarımızı içtik. Bir süre boyunca sessizce dertleştikten sonra yüzbaşıya teşekkür ettim , yüzbaşı 'neden' diye sorunca "öylesine çay için teşekkürler yüzbaşım" dedim , yüzbaşı hafif bir tebessümle "rica ederim savcım" diye yanıtladı beni. 

Garip adamdı bu yüzbaşı ama bu adamda beni kendine çeken bir şeyler vardı , ne olduğunu çözemediğim bu duygu çok garipti sanki yüzbaşıyla yıllardır tanışıyormuşuz gibiydi...

...

Yüzbaşıyla bir süre oturduktan sonra bir erin yüzbaşıyı çağırmasıyla beraber gitti. Bende çok kalmayıp odama geçtim ve bir kaç rutin işi hallettim ardından kendime iş açarak odadaki dosyaların hepsini indirip alfabetik sırayla tekrardan dizdim. 

İşim bitince adliyeye uğramak için tugaydan çıktım. Yolda giderken bir marketten su ve çikolata almak için durdum. Marketten bol bol çikolata ve bir şişe su alıp arabaya doğru yöneldiğimde  bize silahları ve uy*şturucuları satan Zebo'yu farkettim, saçlarını ve sakallarını tıraş etmişti ama sol elindeki derin yara onu ele veriyordu.

Elim refleksle belime gidince tabancamım varlığıyla geri rahatladım. Hızlıca telefondan yüzbaşıyı ararken bir yandan da Zebo'yu takip ediyordum. Açılan telefonla duyulma ihtimaline karşı "ah sonunda açabildin şu telefonu Özge" dediğimde yüzbaşı "bir sorun mu var savcım sanırım yanlış numarayı aradınız" dediğinde , "hayır Özge seni aradım, sana demiştim ya üç gün önce beğendiğim elbiseyi bir başkası almış" (üç gün önceki operasyonu kastediyor) , yüzbaşı "Çelik pençe harekatı mı" diye sorunca "evet o siyah elbise" dedim Zebo'yla  aramıdaki mesafeyi dahada kapatarak. 

Yüzbaşı sesini biraz yükselterek "orda neler oluyor" diye sorunca "bana o siyah elbiseyi ve o güzel küpeleri getiren görevli adam var ya" dediğimde yüzbaşı "Zebo mu" diye sordu, "evet o , işte o elbiseyi bu gün başkasına satarken gördüm" dediğimde yüzbaşı bu sefer "eminmisiniz savcım eğer o değ..." dediğinde cümlesini yarıda kesip "eminim oydu işte başkasına sattı güzelim elbiseyi nasıl unuturum" dedim , Yüzbaşı hiddetle "tekmisin" diye sorduğunda "evet özge dedim ya bu gün çarşıya giderken alacağım , sadece bir beden kalmıştı onuna satmışlar işte" dedim.

Yüzbaşı "doğrumu anladım ben , çarşıya yakın bir yerdesin ve size silahları, malları satan zebo'yu görüp onu tek başınıza takip ediyorsun" dediğinde onu onayladım. Yüzbaşı "hemen yola çıkıyoruz, biz gelene kadar hiçbir şeye müdahale etme sadece uzaktan takip et" dediğinde onu tekrardan onayladım. Yüzbaşı bana inanmamış olucak ki  bazı önemli! nasihatlarını dinlerken zebo bir mekana girdi. Yüzbaşıya "ay tamam özge şimdi acıktım ben ***** da yemek yiyeceğim hadi görüşürüz" diyerek telefonu kapattım.

Zebo'nun girdiği mekana girdiğimde onu uzaktan izleyebileceğim bir masaya oturdum. Yanıma gelen garsona çay istediğimi söyleyip başımdan saldım. 


İlahi bakış açısı

Takip edildiğini anlayan adam (zebo) kadının konuşmalarından bir şey anlamamıştı. Adam kuzenin mekanına girip bir şeyler yerken izlendiğini biliyordu ama çok aç olduğından dolayı bir şeyler yedikten sonra arka kapıdan çıkıp izini kaybettirebiliceğini düşünüyordu.

Kadın çayını içerken yemek yiyen adamı izliyordu. İçinden yediği o yemeğin boğazına kaçıp oracıkta ölmesini istiyordu.

Yüzbaşı time sivil bir şekilde hazırlanmalarını emrettikten sonra bu durumu albaya iletti. Albay endişelerini bir kenara bırakıp üstlerine haber vermeye gittiğinde yüzbaşıda hazırlanmak için timinin yanına gitti.

Albay üstlerinin verdiği emirle yüzbaşıyı yanına çağırdı ve ona adamın tutuklu olduğunu ve muhtemelen savcının başkasına benzettiğini söyledikten sonra adamın görüntülerini gösterdi ardından bir sivil ekip göndereceğini söyledi.

Yüzbaşı albayın istediği gibi ona inanırken time görevin iptal olduğunu söyleyip savcıyı aradı.

Adam ise onu takip eden kadını tanıyarak kısa bir telefon görüşmesi yaptı.


Defne Türkeri'nden devam

Yüzbaşının aramasıyla aramayı yanıtlayıp konuşmasını bekledim. Yüzbaşı "savcım , yanlış alarm takip ettiğiniz kişi zebo değil" dediğinde , hiddetle sesimi kısık tutmaya çalışarak "hayır o bundan eminim" dedim kararlı bir şekilde, yüzbaşı "savcım şu an Zebo'nun  bulunduğu kavuşun canlı görüntüleri var elimde , az önce yollandı" dediğinde. "Bu nasıl olur elindeki yaraya kadar aynı , aynı kişi" dedim kendimi kaybederek , hemen kendimi toparlanarak yemek yiyen adamı tekrar ve tekrar incelerken onun zebo olduğuna adım kadar emin olmuştum. Saçlarını ve sakallarını boyatmış olup lens takması onu tanıyamayacağım anlamına gelmiyordu.

Yüzbaşı "maalesef savcım o zebo değil , her ihtimale karşı bir sivil ekip gelecek yanınıza ama..." dediğinde ona "eminim o , bana inanıyormusun" diye sordum yüzbaşı kendinden emin bir sesle "şu an canlı görüntülerini izliyorum savcım" dedi tekrardan , sinirlenerek"tamam o zaman gelicek ekibin benimle iletişime geçmesini söyleyin" dedim ve  telefonu yüzüne kapattım.

Her zamanki gibi yalnız kaldığım için başımın çaresine bakmayı iyi biliyordum , şimdide öyle yapacaktım en azından ekip gelene kadar. Ayağa kalkan zebo'yla birlikte masaya çayın parasını koyarak bende peşinden kalktım. Lavaboya giderken bende her şeyi göze alarak onun peşinden gittim. Kendime inanıyordum o zebo'ydu... 

Her ihtimale karşı ve elimde bir kanıt olması için Mert'e namı diğer mitçiye adamın önceden çektiğim bir kaç fotoğrafını attım, bana en kısa süre içinde döneceğini yazdığında şüphe çekmemek için kadınlar tuvaletine girip kapıya yakın ama görünmeyeceğim bir yere geçtim. 

Yaklaşık 2dk içinde Mert'in mesajını okumaya başladığımda haklı olduğumu bir kez daha kendime kanıtladım... Adamı ulu orta yerde ve tek başıma yakalayamayacağımı biliyordum. Fazla düşünmeden Barlas'ı aradım ve lavabodan çıkarak adamı görebileceğim güvenli bir mesafeye geçtim.

Barlas'ın sorgu dolu sesiyle karşılaşınca hafif yan dönüp (adamın onun dudaklarını okumasını istemiyor) yardımına ihtiyacım var" dedim.


Pamuk eller yıldıza :)

Umarım bölümü beğenirsiniz :)

İyi kalın hoşçakalın :)

Sayın SavcımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin