Bölüm 31

6.2K 520 61
                                    

Karşı binanın kapısından girdikten sonra yukarı çıkmaya başladım ve açık kapıdan içeriye seslenmeye başladım. "Can" diye bağırdığımda içeriden koşarak Can geldi ve "efendim abla" dediğinde sinirle "diğerlerinide topla kapıya sıra olun" dedim. Kısa sürede kapıya Ali, Can, Yavuz ve elinde telefonda kıravatın nasıl bağlandığını gösteren bir videoyla Yiğit abi geldiğinde sitemle "bu kadar adam bi kıravat bağlamayı bilmez mi tam 10 dakikadır aşağıda hazır bir şekilde sizi bekliyorum" diye çemkirdim ardından "sen nasıl bilmezsin abi" diye sordum hayretle , elindeki telefona gönderme yaparak. Yavuz abi "vallaha bu zamana kadar hep karım bağlardı" diye bir açıklama yaptığında sinirle Ali'nin bozuk ve yarım yamalak kıravatını çözüp bağlamaya başladım.

Diğerlerini kısaca süzdüğümde "Yiğit abi siz Yavuz'la kıravatlarınızı değiştirin" dediğimde değiştirdiler, hepsi çok yakışıklı olmuşlardı ama ben hâlâ nasıl kıravat bağlamayı bilmedikleri için kızgındım bir erkek kıravat bağlamayı nasıl bilmezdi. Ali'yle işim bittiğinde Ali "abla ben üst kata çıkıp Efe abiyle Kara abiyide çağırayım, onlarda bağlamayı bilmiyor" dediğinde başımı sinirle yavaşça salladım ve diğerlerinin kıravatını bağlamaya devam ettim.

Bir 5 dakika içinde aşağı Ali, Yüzbaşı ve Kara inince Yavuz abinin kıravatını düzeltip Kara'ya döndüm. Sabır dileyerek ağrıyan ellerimi biraz ovuşturduktan sonra kıravatı çözüp bağlamaya başladım. Kara "sen olmasan biz ne yapardık" dediğinde "geç kalırdınız, Ela'nın babasında size kızı vermezdi" dedim hızla, Kara şokla yüzüme baktığında "vermez mi?" diye bir soru sorduğunda kafamı olumsuzca salladım.

Kara'yla işim bitince diğerleri gibi o da aşağı inince Yüzbaşının kıravatını çözmeye başladım ,aklıma beni eve bıraktığı gece gelince biraz durgunlaştıktan sonra kendime geldim. Hâlâ tam olarak küçük hoşlantımı kabul edemiyordum, hızlıca onunkinde bağladıktan sonra düzeltmeye başladım. İşim bitince yüzbaşının kıravatını hafif gevşettiğini görünce sinirden deliye dönüp "niye bozuyorsun" diye sinirle sordum "sanırım beni boğarak öldürmek istiyorsun yoksa bu kadar sıkmanın başka bir açıklamadı yok" dediğinde şaşkınca ona baktım, o kadar sıktığımın farkında bile değildim. İçime kaçan sesimle "pardon" dedim.

Kıravatını tekrardan çözüp bu sefer az öncekine göre daha yavaş hareketlerle yapıp düzelttim. İşim bitince yüzbaşının gözlerine bakıp "oldu mu" diye sorduğumda "oldu" dedi hissizce. Ayakkabılığın üstüne bıraktığım çantamı alıp aşağı inmeye başladım, diğerleri çoktan arabalara yerleşmişken bize içinde Kara ve Can'nın olduğu araba kalmıştı. Önde Kara oturduğu için arkaya Can'nın yanına otururken şöför koltuğuna Yüzbaşı oturdu.

Araba bir çiçekçinin önünde durunca arabadan Kara ve yüzbaşı inince peşlerinden bende indim. İçeride birçok güzel çiçek vardı, Yüzbaşı bir görevliyle konuşurken Kara'ya "Ela ne renk elbise giyecek" diye bir soru yöneltince Kara anlamsızca bakıp "toz pembe" dediğinde kafamı hafifçe salladım. Yüzbaşı yanımıza güller ve çikolatayla geldiğinde yaklaşıp güllerin içinden en taze ve güzel olan pembe gülü alıp Kara'nın ceketine sabitlemeye çalıştım.

Gül istediğim gibi durmayınca kafamdaki herhangi bir tel tokayı çıkarıp mendiline gülü sabitledim, en son şaheserime bakıp gülümseyince "işte şimdi oldu, hadi gidelim yoksa peder sana kızı vermeyecek" dedim. Kara telaşla yüzbaşının elindeki gülleri ve çikolatayı alıp arabaya doğru ilerlemeye başladığında hafifçe kıkırdadım.

Arabaya geçtiğimizde eski yerlerimize oturduk ve araba tekrardan hareket etmeye başladı.

Yol boyunca dışarıyı izledikten sonra sakin bir mahalleye girdik, araba iki katlı müstakil bir evin önünde durunca arabadan indik. Yüzbaşı telefon görüşmesi yapmak için biraz uzaklaştıktan sonra arkasını dönünce Kara'ya "neyi bekliyoruz" diye sordum, kara "Albay , karısı ve Fatih yüzbaşıyı" dediğinde kafamı 'anladım' dercesine salladım.

Kısa süre içinde Mustafa bey, Eslem hanım ve Fatih yüzbaşı geldi. Eslem hanım beni görünce 'kızım' diyerek sarıldığında karşılık verdim ve Mustafa beye de sarıldığımda kulağıma "çok güzel olmuşsun kızım" dediğinde geri çekilip teşekkür ettim. Fatih yüzbaşı anlamsızca bizi izlerken Yavuz kulağına birkaç şey söylediğinde olayları özetlediğini anladım.

Kapıyı çaldıktan sonra sırayla herkes içeri girince bende yavru ördek gibi onları takip ettim, ortamdaki heyecanlı havayı biraz olsun dağıtmak için havadan sudan sohpet etmeye başladılar. Ben Yiğit abi ve Can'nın ortasına oturmuşken diğerleri ise karışık sandalye koltuklara dağılmışlardı. Yüzbaşı ise köşedeki bir sandalyede oturuyordu.

Bir süre sessizce dolanan sohbeti dinledikten sonra Ela'nın annesi Ayten hanım "bekarmısın kızım" diye bir soru yöneltince kocası Ahmet bey "hanım" diye sessizce onu uyarınca "evet efendim" dedim. Ayten hanım yüzündeki garip gülümsemeyle kocasını hiç takmayarak solundaki ,benden birkaç yaş büyük, oğlunu gösterip "oğlum Giray, o da bekar sende istersen bi tanışıp çay için" dediğinde ortalıkta kısa bir öksürük krizi başlamıştı. Eslem hanımında bu krize gülmesiyle ortamdaki gergin hava biraz olsun dağıldı.

Benden önce Mustafa bey "evlenmeyi düşünmüyor" diye bir açıklama yaptığında Yiğit abi "evet düşünmüyor" diye Mustafa beyi onayladı ardından Yavuz "evet çünkü sözlüsü var onunla evlenecek" dediğinde şokla ona baktık. Ben ne ara sözlendim lan, şaşkınca ona bakmaya devam ederken Ayten hanım "ay pardon kızım ben parmağında yüzük görmeyince..." dediğinde sorun yok anlamında kafamı sallarken Ayten hanım bu sefer "sözlün kim kızım, beraber mi geldiniz" diye soru yönelttiğinde Can hızla lafa atladı ve "Efe abi" dediğinde sözünü Ali tamamladı "Sözlüsü Efe Abi" dediğinde yüzümü sabit tutmaya çalıştım.

İçeri tanımadığım iki kız ve Ela elinde kahve tepsileriyle girmeleriyle beraber gergin hava biraz olsun dağıldı. Ben şaşkınlıkla ve kızgınlıkla Yavuz, Ali ve Can'a bakarken 'sizinle sonra görüşücez' bakışımı atıp önüme döndüm. Üstümdeki yoğun bakışların sahibine dönünce Mustafa beyle göz göze geldim. Kaşlarımı olumsuzca havaya kaldırdığımda üstünden büyük bir yük kalktığına yemin edebilirdim, yüzündeki rahatlamıştık hissiyle tebessüm edip kahvesini aldı.

Can kahvemiz henüz gelmemişken ayağa kalkıp yüzbaşıyla yer değiştirince kaşlarımı istemsizce çattım. Gelen kahvelerimizle kahvemi alırken kızın yüzbaşıyı yiyecekmiş gibi bakmasından dolayı istemsizce kıskandım ama hiçbir şey yapmayarak sessizce kahvemden bir yudum aldım.

Kahveler dağıtıldıktan sonra Kara'nın muhtemelen tuzlu kahvesinin yarısını içmesiyle Mustafa bey "sebebi ziyaretimiz belli" diye söze başlayınca herkes pür dikkat Mustafa beyi dinlemeye başladı "Allahın emri peygamberin kavliyle kızınız Ela'yı oğlumuz Kara'ya istiyoruz" dediğinde Ahmet bey sıkıntılı bir nefes aldı ve söze başladı "sizinde bir kızınız var mı" diye soru yöneltince anlamsızca Ahmet beye bakmaya başladık.

Mustafa bey "evet, geç bulduğum bir kızım var" dedi ban bakarak, Ahmet bey beni kastettiğini anlayınca buruk bir tebessümle "o zaman beni en iyi siz anlarsınız, benim bir oğlum bir de kızım var, ikisinide canımdan çok seviyorum şimdi siz gelipte canımın yarısını istiyorsunuz" dedi ve bir iki saniye soluklandıktan sonra devam etti "Ben ayteni tam 3 kez istedim, kayınpederim bana üçüncü isteyişimde vermişti" dedi ve Ayten hanımın gözlerine baktı, kısa süreliğine oluşan göz temasını bozup tekrar bize dönünce "madem gençler tanışıp anlaşmış bizde üstümüze düşen görevi yaparız, verdim gitti" dediğinde herkes sevinçle ayağa kalkarken Kara önündeki kahvenin hepsini kafasına dikti.

Kim kime sarılıyor bilmeden herkes birbirine sarılıyorken kahveleri taşıyan kız hâlâ yüzbaşıyı yiyecekmiş gibi bakarken içimden 'sen kimsin ki kıskanıyorsun o bekar bir adam' diye kendimi telkin ediyordum. Çalan telefonumu çantamdan çıkardığımda arayan kişiyle şok oldum ve hemen telefonumu açtım. Karşı taraftan "Güzelim..." diye bir ses gelirken mutluluktan havalara uçacakken mutluluktan yanımdaki bedene sarıldım.


Pamuk eller yıldıza :)

Umarım bölümü beğenirsiniz :)

İyi kalın hoşçakalın :)

Sayın SavcımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin