Bölüm 29

7.8K 575 93
                                    

Albayın "Asker..." demesiyle yerimde dondum, Albay sert sesiyle "tekmil ver" demesiyle gerçek dünyaya döndüm, şaşkınca arkamı dönüp kadına baktığımda hızla ayağa kalkıp "Kıdemli üsteğmen Merve Yıldırım, İstanbul , Emredin komutanım" dedi.

Albay sert sesiyle bir daha "Asker tekmil ver" dediğinde üsteğmen tekrardan "Kıdemli üsteğmen Merve Yıldırım, İstanbul , Emredin komutanım" dediğinde Albay daha da sinirlenerek "Asker sana tekmil vermeyi öğretmediler mi! daha tekmil vermeyi bile bilmiyorsun" dediğinde şokla Mustafa beye baktım, kadın doğru tekmil veriyordu.

Albay "beni iyi dinle, Yüzbaşı Merve Yıldırım, İstanbul, emrederseniz komutanım Diyeceksin anladın mı beni asker" dedi ve ardından sert sesiyle "asker tekmil ver" dediğinde Yüzbaşı "Yüzbaşı Merve Yıldırım, İstanbul, Emredin Komutanım" dedi sesindeki mutlulukla. Ben hâlâ Mustafa beye şokla bakarken yerinden kalkıp "bir ara odama uğrayın yüzbaşım, bu bilgisizliğinizin elbette bir cezası olucak" dedi yarı ciddi sesiyle.

Albay odadan çıktıktan sonra Yüzbaşı "sen kimsin" diye sordu ciddiyetle, "Cumhuriyet savcısı Defne Türkeri" dedim kendimi tanıtarak. Yüzbaşı esas duruşa geçerken "Rahat olun yüzbaşım, resmiyete gerek yok" dedim.

Yüzbaşı dinlenmek için ona ayarlanan odaya geçince bende kendi odama geçtim ve olanları tartmaya başladım. Bir süre sonra başıma giren keskin ağrıyla bir ağrı kesici içtim, kantinden kahve alıp banka geçtim.

Son 3 hafta çok yoğun geçmişti ve ben kendimi çok bitkin hissediyordum. Yemek yemeği , uyumayı, dinlenmek gibi önemli yaşamsal hareketleri unutalı çok olmuştu. En iyisi bir süre yıllık iznimi kullanmaktı. Hem işten hemde Atay'lardan uzaklaşmak hem bedenen hem de ruhen çok iyi gelicekti.

Yanımda oluşan hareketlilikle dönme gereksimi duymadan oturmaya devam ettim. Elindeki bitki çayını uzatınca yüzüne bakmadan aldım ve biten kahveyi çöpe atıp geri oturdum. Kısa bir an Yüzbaşıyla göz göze geldikten sonra sessizce bitki çayımı içmeye başladım, yüzbaşıda elindeki kahveden büyük bir yudum alıp arkasına yaslandı.

Elindeki boş karton bardağını alıp kendi bardağımla birlikte çöpe atıp geri yerime oturdum ve yavaşça söze başladım. "Yavuz'un kolu nasıl oldu" diye sordum. Yüzbaşı derin bir nefes alıp "daha iyi" dedi kısaca. Bu sefer aklıma gelen şeyle huzursuzca sordum " Kara nasıl, dosya yüzünden nişan aklımdan çıktı" dedim ardından kendimi açıklama gereği duyarak "son üç haftadır ne doğru düzgün uyudum ne de bir şeyler yedim. Nefes almaya vaktim bile yoktu" dedim. 

Yüzbaşı daha çok kendi kendine konuşarak "takınca takıyorsun" diye homurdandı ve ardından "görev çıktığı için ertelendi, nişan 2 gün sonra" dediğinde rahat bir nefes aldım.

Kısa süre bir sessizlikten sonra "sen nasılsın" diye sordum, yüzündeki garip duygu değişimi sonrasında "her zamanki gibi" dedi. Anlamsızca ona baktıktan sonra "anlatırsan dinlerim" dedim, bir sıkıntısı olduğu belliydi çok üstüne gitmek istemediğim için ilk 'nasılsın' diye sormuştum belki kendi anlatır diye.

Oluşan sessizlikten sonra yüzbaşı derin bir nefes alıp konuşmaya başladı "belki sonra" dediğinde "her zaman beklerim" dedim ve ayağa kalkıp "iyi akşamlar yüzbaşım" diyerek ordan uzaklaştım. Biraz tek başına kalmaya ihtiyacı vardı.

Haftada 1 gün izin günüm vardı, bu zamana kadar hiç kullanmamış olsamda artık düzeni tamamen oturttuğum için rahatça kullanabilirdim. Odama geçip en yakın poligonun konumuna baktığımda karargaha yakın bir yer olduğunu gördüm, yakın olmasına sevinirken bu sefer bir spor salonuna baktım. 7/24 açık ve emniyete yakın olan bir yer bulunca resmen gözlerimden kalp çıktı, bundan daha iyi bir yer bulamayacağım için mutluydum. Konumlarını not ettikten sonra dağılan odamı toplamak için camı açtım ve odayı toplamaya başladım.

Sayın SavcımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin