🐤8🐤

20.2K 1.7K 330
                                    

Canlarım oy ve yorum sınırı mı koyalım illaki? Üzmeyin bu yazarı, rica ediyorum.

.

Arda Aktuna'dan (Daha farklı kelimeler kullanan bir dili olacak çünkü klasik kitapları vaktinde çok okumuş, bilinmedik kelimeleri içerikten anlayabileceğiniz yerlere koymaya çalıştım, yine de anlamazsanız TDK'den bakın canım, onu da ben mi söyleyeyim?)

Kapım açıldığında başımı çözdüğüm sudokudan kaldırdım. Minel gelmişti. Canı sıkılmış olmalıydı. Birkaç gündür ne zaman sıkılsa odalarımızı seyran ediyordu.

"Ben geydim Ayda."

İsmim Ayda değil, Arda'ydı. Ayda değil, Arda'ydı.

Gülümsedim. "Hoş geldin, Minel." Gülümsedi, önce odama göz gezdirdi, sonra yanıma yaklaştı. Masada açık bir nesne olduğunu gördüğünde parmak ucuna kalkıp bakmaya çalıştı.

"Ne o?"

"Sudoku kitabı."

Gözlerini kırpıştırdı, idrak edememişti. "Bir tür zekâ oyunu." dediğimdeyse sondaki oyun kelimesiyle yüzü aydınlandı, ancak o zaman neyi kastettiğimi anlamış olmalıydı.

Sessiz kalıp odamın tablolar asılmış duvarlarını tetkik etmeye başladığında ben de onu inceledim. Pembe bir eşofmanın üzerine daha açık bir pembe tonunda bir tişört giymişti. Tişörtünün üstünde bir leke vardı.

Tişörtünde leke vardı, yıkamam gerekti.

"Bu çok güzey!" deyip mavi, simetrik ve geometrik olan şekillerle donatılmış modern sanat resmine yaklaştı. Beğendiği tek şey mavi renk olmalıydı. Yaşı itibariyle modern sanatı tefsir edebilecek bir halde değildi.

"Rengini mi beğendin?"

Başını salladı. Tablodan bir süre daha gözlerini alamadı, yeşil menevişlerindeki hayranlık beni güldürdüğünde gülüş sedam onun bu hayranlığından sıyrılıp gerçek dünyaya dönmesine sebep oldu.

Tişörtünde leke vardı.

"Neden güydün?"

"Gülünç gözüküyordun."

Harelerindeki bu duyguyu biliyordum, sormasına zaman vermeden merakına açıklık getirdim.

"Gülünç komik demek."

Kavradığını başını sallayarak dışlaştırdı. Çocuk olduğu için miydi bilmiyordum ama jetlerini çok etkili bir şekilde kullanıyordu. Aslında hak verebiliyordum. Kelime dağarcığı dili yeni yeni öğrendiği için çok dardı ve zihnindeki çoğu şeyi cümlelere çeviremiyor olmalıydı. Jest ve mimikler de onun bu zorlu yoldaki yardımcıları oluyordu.

"Şudoku nasıy oyun?"

Dalgınlığım esnasında yanıma gelmişti, ayağa kalkıp odamın köşesindeki sandalyeyi az önce oturduğum sandalyenin yanına çektim. "Buraya oturur musun, Minel?" diye sordum. Başını salladı, tavşanını masamın üzerine geçici bir süreliğine bırakıp sandalyeye çıktı. Oturuş pozisyonunu düzelttikten sonraysa oyuncağını kucağına tekrar aldı.

Tişörtünde leke vardı.

"Senin bunu anlaman zor olabilir, daha çok yaşı büyüklerin oynadığı bir oyun. Sayıları belli bir düzene göre yerleştirmelisin."

"Ben saymayı biyiyoyum." diyerek konuşmamı böldüğünde öfkelenmedim, çocuktu ve heyecanla kendisi hakkındaki bazı bilgileri paylaşmak istemesi normaldi.

"Sayabilir misin?"

"Biy, iki, üç, döyt, beş, aytı, yedi, sekis, dokus, on."

"Çok güzel saydın." Gülümseyip saçlarına uzandım. Parmaklarımın saçlarına takılmasından endişe duyduğum için yavaş hareketlerle ve genelde avuç içimle saçlarını okşadım. Ayaz da küçük kardeşim gibi davransa bile Minel'in kalbimde sebep olduğu hissiyat çok daha farklıydı.

MİNELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin