Changbin:
Eve vardığımızda çoktan Jeogyun'un ölüm haberi herkese ulaşmıştı. Girer girmez Felix'e baktım. Gözlerinden yaşadığı duyguyu çözmeye çalıştım. Ama çok karmaşıktı. Aynı duyguları gibi. Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Hangi duygunun daha uygun olduğunu çözemiyordu.
Onun haricinde diğer herkes gayet mutluydu. Hiçkimse benim kadar olmasa da gerçekten mutluydular.
Tabii mutlu olmalılar. Artık işleri bitti. Benim de işim bitti. Şu ana kadar yaptığım hiçbirşeyden utanmıyorum ya da pişman değilim. Hatalarımda olsa sorun değil. Tüm hatalarım şu an ki beni yarattı. O hatalar olmasaydı yaşayamazdım.
Ama bir hata var ki şu dünyada benim canımı aldı. Jeongin'in ölmesi bir hataydı. Ve ben onsuz ne yapacağımı bilmiyorum.
Yazar:
Herkes salonda oturup konuşurken Changbin ortaya seslendi.
-Ben yorgunum yatıyorum. İyi geceler.
O sırada Seungmin seslendi.
-Hyung yarın beraber barfiks yapalım mı?
Changbin bir anlık duraksadı. Sonra gülümseyerek Seungmin'e döndü.
-Yapalım Seungmin.
-Teşekkürler Hyung, iyi geceler.
-İYİ GECELER!
Changbin hepsinin gülümseyen yüzlerine baktı. İçten içe herzaman mutlu olmalarını diledi. Sonra gözü Hyunjin ve Felix'e kaydı. Bazen insan birşeyler hisseder ya. Hatta adını 6. His koyarlar. O ikisi hakkında da birşeyler hissediyordu. Aralarındaki kimya denklemini çözebiliyordu. Bir iyilik yapmak istedi. Belki işe yaramaz ama içten içe son bir iyilik yapmak istedi.
"Hyunjin, biraz benimle gelsene."
O şaşırmıştı. Bir anda ne diyeceğini bilemedi. Bir terslik olduğunu sandı.
"Tabii hyung. Bir sorun mu var?"
"Hayır, sadece seninle konuşmak istedim."
Hyunjin başını salladı. Ardından Changbin'i izledi. Beraber evden dışarı çıktılar. Diğerleri Hyunjin çıkarken ona ne olduğunu sormak maksadıyla kaş göz işaret yaptı. Hyunjin de hiçbirşey bilmediğini belirtti.
Dışarı çıktığında hızla Changbin'in yanına geldi ve onunla birlikte yürümeye başladı.
"Biliyor musun Hyunjin, ben hayatımda hiç salıncağa binmedim. Küçükken hep çok korkardım salıncaktan. Bir abim vardı. Kwan'dı adı. Kwan isminin anlamı güçlü demek. Ama o öyle değildi. Ufak tefek bir şeydi. Kimseye zarar verecek gücü yoktu. Olsada yapmazdı zaten. Diğerleri de bunu fırsat bilirdi. Her zaman dalga geçerlerdi onunla. Ben küçüktüm o zamanlar. Şimdi ki gibi cesur veya acımasız değildim. Korkuyordum. Ona zarar verdiklerinde sadece köşede bağırıp yalvarıyordum. Ama hiçkimse duymazdı sesimi. Kendimden başka. Ağlardım ama sadece buydu. Başka birşey yapamazdım."
"Hyung, gerçekten çok üzgünüm."
"Bir gün ona parka gitmek konusunda ısrar ettim. Kırmadı beni. Kıyamazdı zaten. Beraber parka gittik. Oyun oynadık. Sonra salıncağa binmek istediğini söyledi. Ve onu sallamamı rica etti. Bende kabul ettim. Sallamaya başladığımda çok eğlendi. Sürekli gülüyordu. Ellerinin gökyüzüne değdiğini söylüyordu. Ama sonra köşeden o zorba çocuklar göründü. Ben onları görünce salıncağı durdurmaya çalıştım. Ama çok hızlı salladığım için hemen durduramadım. Onlarda bizim yanımıza geldiler. Ben zaten küçüktüm. Biraz hırpalamayla yerde buldum kendimi. Sonra sıra abime geldi. Eğlenmek istediklerini söylediler. Salıncağı kendi etrafında döndürmeye başladılar. Abim direnmeye çalıştı. Bağırdı. Ama onun minik sesini hiçbir kalp duymadı. Hepsi aynı ritimle atmaya devam etti. Onların kalbi atarken benim abimin kalbi atmaktan vazgeçti. Onun ufak bedenini demirlere sıkıştırdılar. Zaten o küçük beden ne kadar nefes alabilir ki? Onu da esirgediler. Onun minik nefeslerini aldılar. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMPOSSİBLE LOVE | HYUNLİX
Fanfiction"Daha hızlı Yongbok" "Bende nefes almak için sana yalvarıyordum Hyunjin" Bu sadece paramparça olanların hikayesi. Uyarı: Hiçbir uyarı yok. Bu kitapta herşey olabilir hazırlıklı olun.