Boğulmamın üstünden baya bir zaman geçmişti. Tabi sonralardan yine dövüldüm. Artık dövülmeye alışmıştım. Ve şimdi yine Jeongin bana pansuman yapıyor.
-Jeongin.
-Hmm
-Şeyy.. ben ne kadar süredir burdayım?
-10 gün oluyor.
-Peki ne zaman çıkacağım?
-Abin teslim olduğunda.
-Abim teslim olunca ona ne yapacaksınız?
-Aslında bunu bilmeye hakkın olduğunu düşünüyorum. Ama bir yandan da Hyunjin hyung anlatmalı diyorum. Ama onun da anlatası yok gibi.
-Lütfen bana anlat.
-Ah. Bu sanırım iyi bir fikir. Ama kimseye bildiğini çaktırma.
-Tamamm!
Heyecanlanmıştım. Sonunda neden burda olduğumu ve neden abimin peşinde olduklarını öğrenecektim.
-Bundan beş ay önce biz-
Jeongin tam anlatmaya koyulmuştu ki kapı açıldı. Gelen Jisungdu.
-Jeongin daha işin bitmedi mi?
-Ah az kaldı.
-Yapmana gerek yok. Zaten yeni yaralar açılacak. Ondan sonra yaparsın. Şimdi yukarı çıkabilirsin.
Jeongin kafasını salladı. Tüm eşyalarını topladı ve hızlıca dışarı çıktı.
-Evett. Lee Felix. Baş başa kaldık ha.
Jisung garip bir tını ile konuştu.
-Sana bir sürprizimiz var. Ama burda değil. Daha güzel bir yere götüreceğim ben seni.
Sonra da kolumdan tutup çekiştirdi beni. Her zamanki gibi dövülecektim işte. Sonra Jeongin gelecek bana pansuman yapacaktı. Her zamanki gibi...
Jisung yine bir odanın önünde durdu. Bu nasıl bir depo zaten anlamış değilim. Uzun bir koridor ve içinde 20 kadar oda var. Ve içinde farklı acılar.
En sonunda Jisung bir kapının önünde durdu. Kapıyı açtı. Açar açmaz içeriden sıcak bir buhar yükseldi. Sıcaktan dolayı hemen yüzümü çevirdim. Jisung ise hiç etkilenmişe benzemiyordu.
-Geç bakalım.
Eliyle beni içeriyi gösterdi. Tedirgin adımlarla içeriye girdim. Ve arkamı döndüm. Jisung ise kapıyı kapatırken
-Kolaylıklar.
Dedi. Sonrada kapıyı kapatıp kilitledi. İçerisi çok bunaltıcıydı. Neredeyse nefes alamıyordum. Sonra derin bir nefes alıp arkamı döndüm.
Heryer simsiyahtı. Ve heryerde odunlar vardı. Ortada büyük bir ateş vardı. Kenarlarda ise ondan daha küçü ama yakıcı ateşler vardı. Sonra karanlıktan biri geldi. Kim olacak tabii. Hyunjin...
-Gel bakalım Lee Yongbok Felix.
Yanına ilerledim. Şimdi farkettim. Yukarıda bir demir ve zincirler. Lütfen düşündüğüm şey olmasın.
-Geç şuraya kollarını kaldır.
-Hyunjin yapmayacaksın değil mi? Hyunjin lütfen... Lütfen yapma.
-Niye korkuyorsun ya sadece konuşacağız. Şimdi dediğimi yap.
İstemsizce gözlerim doldu. Ama dediğini yaptım. Yapmasam ne olacak. Herşey daha da zorlaşacak. Demirin önüne gittim ve kollarımı kaldırdım. Hyunjin de burda ki küçük bir merdiven sayesinde ellerimi zincirledi.
-Evett. Bugün senin biraz merakını gidereceğiz. Malum pek bir meraklısın. Öyle değil mi?
Kafamı yere eğmiştim. Dolu gözlerimi görmesini istemiyordum. Hyunjin benden cevap gelmediğini görünce yanıma geldi. Boynumdan tutup arkaya çekti. Böylece göz göze geldik. O kadar sıkı tutuyordu ki gerçekten canım çok acımıştı. Boynum gerideydi ve Hyunjin de yüzünü yaklaştırdı.
-Soruma cevap ver.
-E-evet.
-Güzel.
Sonra boynumu rahat bıraktı ve geri karşıma geçti.
–Bizim kim olduğumuzu da merak ediyorsun öyle değil mi?
-Evet.
Bu sefer bekletmeden cevap verdim.
-O zaman sana kim olduğumuzu açıklayayım. Bu arada bunu sadece sana yaptığımı düşünme sakın. Kurbanlarımızın hepsine yapıyorum. Böylece bizi asla unutamıyorlar. Hep içlerinde bir acı kalıyor.
Artık daha fazla korkuyordum. Hyunjin o gerçekten... O gerçekten hastaydı. Ve iyileşmesi imkansız bir hasta.
-Konumuza dönecek olursak... Hmm ilk olarak biz kaç kişiyiz? Bu sorudan başlayalım öyle değil mi? Biz 7 kişiyiz. Yedi farklı ölü beden. İsimlerimizi hemen hızlıca sayacağım. Bang Chan, Lee Minho, Seo Changbin, Han Jisung, Kim Seungmin, Yang Jeongin ve ben Hwang Hyunjin...
Hwang Hyunjin... Bu ismi hiç unutma Felix. Hiç unutma ve sana yaptıklarını da unutma. Sonra Hyunjin devam etti.
-İnsanlara zarar verenleri cezalandırmakla yükümlüyüz. Ve bunun için bazı iyi insanlarıda harcıyoruz. Çoğunlukta olan diğer iyileri kurtarmak için. Ve tahmin et bakalım bu kim? Evett bende öyle düşünmüştüm. Bu tam da sen oluyorsun. Maalesef abinin cezasının birazını sen çekiyorsun. Hmm üzücü...
-Abimle derdiniz ne?
-Tch tch tch ben buraya onu anlatmaya gelmedim. Ben buraya bizim kim olduğumuzu göstermeye geldim. Ama sen hala oyunbozanlık yapıyorsun Felix.
-Ama bilmeye hakkım var.
-Sen böyle yaptıkça daha da anlatasım gelmiyor ama ne yapsak ki?
-Şerefsiz.
-Ayıp oluyor. Ama sen biliyorsun böyle davrandıkça senin canın yanacak benim değil.
Konuşmadım. Ne olacaksa olsun artık. Dayanacak gücüm yok.
-Evet biz kimiz? Asıl soru bu. İsmimiz White. Global çalıştığımız için İngilizce olmak zorunda. Avustralyalı'sın. Ne anlama geldiğini biliyorsun değil mi?
-Beyaz..
-Evet beyaz. Sebebi ise bizim öyle olmamız. Geçmişimiz de geleceğimiz de beyaz. Doğduğumuzda bedenimize sarılan örtü ile kefenimiz de beyaz. Biz yaşayan ölüleriz. Yaşıyoruz ama kimse bilmiyor. Sadece bembeyaz bir sayfayız. Bizim hakkımızda hiçbir bilgi yok. İşte bu yüzden ismimiz White. Ve sana şunu söyleyeyim. Beyaz ne kadar temiz gözükse de üstündeki lekeyi hemen belli eder. Dışarıdan ne kadar güzel gözüksekte içimiz bir o kadar kötü. Ve sen asla bunu unutma Felix.
Hyunjin iki saattir ateşte tuttuğu demiri aldı ve arkama geçti. Üstümdeki gömleği bir çırpıda yırttı. Ve sıcak demiri vücuduma değdirdi. Canım yanıyordu. Mecazi değil. Gerçekten canım yanıyor. Ortalığa acı çığlıklar savurdum. En sonunda Hyunjin durdu. Ama benim canım hala acıyordu. Ağlıyordum. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu.
-Artık sırtında bir W var. Bu senin bizim elimizden geçtiğini gösterir. Bundan sonra daha dikkatli olursun.
Elindeki demiri yere attı ve kapıyı açıp gitti. Ben sadece orda ağlıyordum. Sırtım felaket derecede acıyordu. Sonra Jisung geldi. Elimdeki zincirleri çözdü. Ama hareket edemiyordum. Kıpırdadığım anda canım yanıyordu. Ama en sonunda güç toplayıp ellerim indirdim. Jisung kolumdan tuttu ve beni geri odama götürdü. Hepsinden nefret ediyorum.
*Oy verin yorum yapın lütfenn*
✨✨✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMPOSSİBLE LOVE | HYUNLİX
Fanfiction"Daha hızlı Yongbok" "Bende nefes almak için sana yalvarıyordum Hyunjin" Bu sadece paramparça olanların hikayesi. Uyarı: Hiçbir uyarı yok. Bu kitapta herşey olabilir hazırlıklı olun.