Otelden sabah kahvaltımı edip çıkmıştım kendime kıyafet almalı, saçımı başımı yaptırmalıydım.
Ne de olsa ben Görümceyim, ayyy bu tarz akraba isimlerini annem bana iyiki öğretmiş. Yoksa şimdi işim zor olurdu.
Daha babamın kim olduğunu, beni isteyip istemiyeceğini bilmeden; bir ihtimal benden habersiz abimin düğününe hazırlanıyorum. Bunu da yapmadım demezsin, Aden.
Demem tabi.
Meydanda ki dükkanları gezerken birinden içeri girdim, kadınlar kendi aralarında Kürtçe konuşuyordu.
"Te bihîst? Dibêjin Adar axa dilê xwe daye keçekê."
(Duydunuz mu? Adar ağa'nın bir kıza kalbini verdiğini söylüyorlar.)Annem bana çok fazla dil öğretmişti zamanında bunların başını kurtçe çekiyordu. Türkiye'ye hiç adım atmasak da her bir şeyini bana en ince detayına kadar anlattı, öğretti. O yüzden kadınları anlıyabiliyordum.
"Dîsa derew e. Berê jî ev gotin. Paşê çi bû? Derket holê ku sêrbaza ku wê Dîlan be derew bû." Gıybet dedim mi ben. Sesizce kıyafetlere bakarken bir yandan da onları dinliyordum. Sanki anlamıyormuş gibi. (Yine yalandır. Bunu daha önce de söylediler. Sonra ne oldu? Dilan cadısının yalanı olduğu ortaya çıktı.)
"Ne wilo ye xwişk. Duh hat dîtin ku keçek hembêz kiriye." (Bu öyle değil ablacım. Dün bir kıza sarılırken görülmüş.)
"Min bihîst ku wî keçik girtibû dema ku ew ketibû."
(Kızı, düşecekken tutmuş diye duydum ben.)Bi dakika lan bu benim. Dünkü ısrarcı sapık ben düşecekken tuttu tamam da. Ne kalbi, ne vermesi aq?
"Adar axa û para xwe diparêze?"
(Adar Ağa ve düşeni kurtarmak mı?)"Ew zilam, nagire; Ji xeynî diya xwe li jineke din jî nanêre."
(O adam, değil tutmak; anası dışında bir kadında göz ucuyla bile bakmaz.)Yoo gayet de bakıyordu valla. Hem de gözünü kırpmadan bakıyordu. Acaba ben mi yanlış kişiyle karıştırıyorum?
"Li ku derê ev çêbû?"
(Nerde olmuş bu?)"Li ber qesra Bêger."
(Beger konağının önünde.)Duyduğum soy isimle elimdeki elbise elimden kayıp süzülerek yeri boyladı. Kadınlar sese bana döndüler.
"Ay lafa daldık seni görmedik keçe, nasıl bir şey bakarsın? Yardımcı olalım."
Hemen kendimi toparladım "ah, şey ben kına ve düğün için kıyafet bakacaktım."
Onlar beni üst kattaki abiye bölümüne çıkartırken, ben de aklımı toplamaya çalışıyordum. Azat Savaş Beger. Annemin ne zaman adı geçse hüngür hüngür ağladığı adam. O zamanlar çocuktum ve pek bir şey anlamıyordum ama şimdi anlıyorum. Annem o adama aşıktı, her ne olduysa bana rağmen onu affetmediği bir yarası vardı üstelik.
Bu adamla ayriyetten bu konuda konuşmalıydım. İster Eren bey ister Azat bey, babam kim olursa olsun; Azat bey annemin büyük aşkı olmalıydı.
Kızların sayısız kıyafet denetmeleri sonucunda, sonuncu giydiğimde kanat kılmıştım.
"Maşallah maşallah, ne güzel kızsın sen öyle?" Bunu diyen kapıdan iki dakika önce girmiş beni ve çalışan kızları izleyen kadındı. Ben farketsem de çalışanlar benimle ilgilenmekten onu da farketmediler.
"Ay Dilbaz Hanım sizi buralarda görmek ne büyük şereftir. Hanemize şeref verdin hoş gelmişsen." Dedi çalışan kadınlardan yaşının en ilerde olanı. Hemen o ve diyerleri Dilbaz denilen kadın ve diyer yanındaki kızların yanına gittiler. Anlaşılan bu kadın buralarda önemli biri.
Ben aynadan kendime bakarken, kadının bakışlarını da sırtımda hissediyordum.
Onlar kendi aralarında konuşurken
Ben de saçım için bir köşe de ayrılmış tokalardan uygun birkaç tane bakıyordum. Arkamda birinin varlığını hissettim ama dönmek yerine yanıma gelmesini bekledim."Beğendiğin vardır keça min?" Bu Dilbaz hanımdı.
"Ah yok, aslında bunlar ne kıyafetime ne de zevkime pek uymuyorlar." Bana içten bir şekilde gülümsedi. Bu kadın cana yakın birine benziyordu.
"Sen buralardan mısın? Civar illerden mi geldin? Adın nedir?" Dedi ilgiyle.
"Adım Aden. Buralı değilim çok uzaktan geldim. Ülke dışından." Kadının kaşları havaya kalktı.
"Ne ederdin o ecnebi yerlerinde, gül gibi memleketin dururken?" Güldüm bu tepkisine.
"Yurt dışında sadece ecnebi yerleri yok ki. Kutsal topraklar da yurt dışında unutmayın." Yine o sıcak gülümsemesini sundu.
"Doğru dersin. Eee seni buraya ne attı de bakim hele?" Takılara bakarken daldım.
"Aile meselesi denebilir."
"Anladım. Akşamki kınaya gelirsin değil?" Tekrar eski moda geçtim.
"Tabi gelirim. Kıyafetimi bile aldım az önce."
"Çok yakışmış, gördüm. Ben de il dışından gelen yiğenlerimin eksiklerini tamamlamak için çarşı turuna çıktıkardım."
"Akrabağlarınız geldiğine göre siz damadın yakını mısınız?" Dedim belki de akrabağımla tanışmıştım az önce.
Kadın şuh bir kahkaha attı "İlahi keçe min sende, düğününe geldiğin kızın anasını bilmezsin."
Hey ben böyle talihin. Kadın gelinin annesiymiş. "Kusura bakmayın ben erkek tarafıyım bilemedim."
"Yok keçe, önemli değildir. Ama seni kesin beklerim ha akşam. Hem erkek tarafından pek kız yokdur. Sen gel."
"Muhakkak orda olacam. Akşama görüşürüz o halde."
"Allaha emanet olasın keçe min," Tam giderken "unutmadan, arma sokakta Zant kuyumcu var. Oraya git benim adımı ver dilediğin takıdan bulursun." Dedi ve göz kırptı.
Vakit geç olduğu için kuaförden çıkıp kınaya geçme karar verdim bu yüzden de kına kıyafetlerini yanıma aldım, diyerlerini otele yollamaları için çalışan kadınları bilgendirdim. Neyseki yollaya biliyorlarmış. Oteli de arayıp bilgilendirdikten sonra işim orada bitmişti.
Ben bunlarla ilgilenirken, Dilbaz hanım ve yiğenleri de işlerini bitirmiş çıkıyorlardı. Kapının önünde iki tane araba vardı başlarında bekleyen iki adam birinin yüzünü ilk defa görüyordum ama diyeri, lan bu kapıdaki sapık değil mi?
Gözlerim yuvalarından fırlıyordu az daha. Adam da beni görünce şaşırdı.
Yanındaki adam "eh Hala nerede kaldın yav burda ağaç ettin bizi, Adar az daha meyve veriyodu zor tuttum." Bu dediğine ben gülerken artık adının Adar olduğuna emin olduğum adam ters ters yanındakine bakıyordu. Ben bu boşluktan yararlanarak hızla ordan uzaklaşım. Gereksiz polemiğe girmeye gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşiret Ailem
Teen FictionKızının varlığından bile haberdar olmayan iki baba ve babasının kim olduğunu bilmeyen bir kız.