7. Bölüm "Altın"

7.4K 484 39
                                    

İçeri girdiğimde kuyruğun sonlarında olduğunu anladım.

Masaya ilerleyip çantamı aldım ve sıranın en arkasına geçtim. Benden başka da sıraya gelecek olan olacağını düşünmüyorum.

Tam da bunu düşünürken, arkamda birinin varlığını hissettim. Benden sonra biri daha gelmişti. Sonuncu takan o olacaktı.

Arkamı dönüp göz ucuyla baktığımda ise gördüğüm yüz pek de yabancı değildi. Bu o gün kapıda çarpıştığım adamdı. Aynı şekilde o da bana baktığı için göz göze geldik. Ben hemen geri döndüm önüme. Hay ben böyle işin!

Neyse ben muhatap olmazsam o da olmaz, değil mi?

Sıra bana yaklaşıyordu, önümde son üç kişi kalmıştı.

Arkamda birkaç ayak sesi duyuldu.

"Geldik ağam."

"Tamam bekleyin." Dedi arkamdaki adam. Ağa mıymış? Ama çok genç, hani ağalar; yaşlı, şalvarlı oluyordu.

Bu bildiğin klas erkek modeli. Dışarıdaki amcadan sonra, şaşırmam da beni şaşırtıyor ayrıca.

"Ağam gidip taksag ya?" Dedi deminki gelen adamlardan biri. Sesleri daha kalındı ona göre. Gerçi onunki de ayrı bir tokluktaydı ya neyse.

"Bekleyin, önce Hanım Ağanız taksın." Tam da sıra bana gelmişti. Arkamı dönüp ne demek istediğini soramadım o yüzden.

İlk dafa bu kadar yakından, muhtemel abimi görüyordum. Kalıplı ve yakışıklıydı. Çantamdan önce tam altını çıkarıp damata, ardından Trabzon vurmasını da geline taktım. Başta Aram şaşırsa da bir şey söylemedi. Normal de kimin tarafındansan ona takarsın. Her ikisine de takmamın nedeni, Zelal'i sevememdi. Eğer Beger değil isem, Aram'a yakmamın pek anlamı olmayacak ama; Zelal arkadaşım olarak kalabilir her durumda. Ya da Beger çıkar da, Zelal'e takar isem kardeşi takı takmadı durumu yaşanır.

İkisiylede tokalaşıp ilerleyecek iken, sesler beni durdurdu.

Takıları sunan elinde mikrofon olan genç çocuk, "Adar Ağadan Üç Altın Set!"

Gözlerim ve kulaklarım beni yanıltmıyordu, değil mi? Adamların elinde cam kutularda külolarca altın setler vardı. Adar dedikleri adam kimdi ki bu kadar takıyordu? O da mı abimdi yoksa?

Sırayala takıları kızın üzerine taktığını görünce, onun Zelalin yakını olduğunu anladım. İlk şoku atlatınca masama ilerledim. Ben ilerlerken silahlar atılmaya başladı. Böyle şeyleri sevmesem de alışmıştım, zılgıtlar eşliğinde silahlar patlıyordu. Ben ise hiç bir şey olmamış gibi masama sakince ilerledim. Asalet soyumda bebeğim.

Düğün bitmiş herkes evlerine dağılmıştı. Düğünde öğrendiğime göre iki büyük aşiret bu evlilik sayesinde kan davasını bitirmiş. Ben de diyorum neden bu kadar kolluk kuvveti var?

Gece yarısına kadar eğlence devam etti. Gelin ve damat Beger konağına yola çıktı. Ben de bir taksiyle, aynı şekilde konvoya takıldım.

Burada, sadece erkek tarafı vardı. Önce içeriye gelini götürdüler. Başta inmemek için direndi. Gene altın taktılar. Hayatımda en çok altın takılan düğünlerden biriydi. Normal biri sırf bu kadar altını kuyumcuda bile göremez.

Ama damat ortalıkta yoktu. İçeri girdim bir hizmetliye aile büyüklerini sordum. Onlar bu gece burada kalmıyacaklarmış. İki büyük konak yan yana olduğundan başta anlamadım. Meğerse evin en büyüğüne, yan tarafındaki konak verilmiş. Bahçe kapısından çıktım. Kapının önünde genç erkekler köprü oluşturmuş. Anlamadan yürüyecektim ki yanımdan koşarak biri geçip içeri girdi. Tüm erkekler sırtına vuruyor, bazıları yumurta bile fırsattı.

Ne olduğunu kavrayamadan yüzüme yangın tüpü sıkıldı, aynı zanda içeri koşan adama da.

Ağzımdaki gazı fükürerek "Bu ne beeee!"

"DAMADIN ATEŞİ SÖNMÜŞTÜR HA!"

Her yerim bembeyaz oldu. Arkama döndüğümde, yine o ağayı gördüm. Bana hafif gülerek bakıyordu. "Komik mi?" Ona bilerek çarptım ve doğrudan yola ilerledim. Ne rezil bir gece ama!

Taksiyle doğrudan otele geldim. Bu gün de, hiç kimseye konuyu açamadım.

Aceleci davranıyorum. Annem hep 'acele giden atın fışkısı seyrek düşer' diye dalga geçerdi bu huyumla. İstediğim şeyler konusunda aceleciyim.

Karasız olduğum veya istemediğim konular konusunda ise, bir o kadar ağır başlı.

Ortalığın biraz durulması her iki taraf için de en iyisi olacak gibi.

Bunca zaman bekledin Aden, biraz daha bekle. Hem belki bu kadar aceleci olduğun için bile seni yanlış anlayıp, istemezler.

Neden böyle pervasızım ki? Offff!

***

Düğün gecesinin üzerinden 10 gün geçmişti. Bu süreçte Aden kendine burada bir ev tuttu ve yerleşti. Eski düzenini burda kurmaya başlamıştı farketmeden.

Üzülmek istemiyor olsa da burada onu istiyecekleri kesin değildi. Her iki adamın da zaten mutlu bir ailesi var. Kim, geçmişinden bir çocuk ister ki? Aden bu düşünceler nedeniyle kendini daha da karamsarlığa sürklüyordu.

Bu zaman zarfında, Aden'i hiç aklından çıkaramayan Adar ise; kara kara düşünüyordu. Son gördüğünde ona sinirli bakan gözleri bile aklına kazınmıştı.

Dilbaz hanım oğlunun hallerinden Aden'e vurulduğunu anladı. Bu güne kadar hiç kimseye bu şekilde bakmayan oğlu, o gün Aden'den gözlerini alamadan saatlerce baktı. Daha da fenası onu merak etti. Dilbaz hanım çevresindekilere nazaran, daha modern bir kadındı. Oğlu bile olsa bu tarz geçici hisler için genç bir kızın duygularını ve onurunu harcayamazdı. Bunun geçici mi yoksa, baki kalan bir his mi olduğunu anlamak için; oğlunun kendini kanıtlamasına izin verdi bu nedenle.

Aden ev bulmak için Dilbaz hanımdan tavsiye almıştı. Oğlu pek eve gelmediği için bu olaya şahit olmadı tabi. Dilbaz hanım ile Aden irtibatı koparmadılar hiç. Adar'ın annesine ne kadar 'onu bir daha gördün mü?' gibi sorularına, 'hayır' dese de; Hep görürdü.

Diğer bir yandan, Beger konağı ilk oğullarının evlenmesinin ardından eski düzenlerine döndüler.

Emir Harzem, buradaki işlerini halletmek için bir süre daha Mardin'de kalacağını söyledi. Ailesi ise çok geçmeden geri geleceklerini bilmeden, İstanbul'a döndüler.

Aşiret AilemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin