Eveeeet, sonunda düzenlemelerimi bitirdim. Aşker'in önceden yayında olan son bölümünü de paylaştım. Çarşamba kaldığımız yerden devam edeceğiz. 20. Bölümü hiç kimse okuyamamıştı. Bundan sonra tamamen yeni bölümlerle devam. Wattpad konusu malum, bir sorun yaşanırsa nasıl ilerleyeceğimizi kararlaştırmak için sosyal medya hesaplarımdan ya da WhatsApp kanalımdan haberleri alabilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.
İnstagram: b_anemoia_
🩶🩶🩶
Bir insanın hissedebileceği en büyük hayal kırıklığı kendisine karşı duyduğu hayal kırıklığıydı. Kendimden o kadar utanmıştım ki, ben nasıl bu kadar kör olabilirdim, hiçbir zaman mantığımı kaybetmemiştim ama Dinçer’i sevince mantığım devre dışı kalmıştı. Ben en büyük hatayı henüz kısa bir süre önce tanıdığım adamı sevmekle yapmıştım. Birlikte doğru dürüst zaman geçiremeden ona tamamen teslim olmakla yapmıştım. Buraya geldiğimden beri hayatım öyle bir hâl almıştı ki, ona sığınmıştım, her an yanımda hissettirmişti, tüm kötü anlarımda yanımdaydı. Kimsesizdim; kimsem olsun istemiştim, kimsesizdi; kimsesi olmak istemiştim.
Eğer tek gecelik bir ilişki olsaydı asla pişmanlık duymazdım, ikimizin rızasıyla birlikte olmuştuk diyebilirdim ama bu durum öyle değildi ki, aldatmanın ötesinde bir haksızlık yaşatmıştı bana, duygularından emin değilken bana dünyanın en aşık erkeği gibi yaklaşmıştı, inanmıştım, hissetmiştim. Yaşanan her şey mi yalandı? Bu kadar iyi rol yapması imkansızdı. Anlık mı yaşıyordu her şeyi? Neden zaten yaralıyken bir yara da kendisi olmuştu ki bana? Zaten buraya geldiğim günden beri yaşadıklarım korkunçken, bana destek olan, yanında dinlendiğim, güvendiğim huzur bulduğum tek insanken bunu yaşatmasını kesinlikle hak etmemiştim.
Dinçer yaşadığımız onca rağmen, bana veda etme gereksinimi bile duymamıştı, bu duruma kızmazdım, veda etmeden gitseydi eğer; yapamadı diyebilirdim, onu affedebilirdim, hatta ben ona giderdim. Ama o gideceği halde hiçbir şey olmamış gibi bana gelmiş, benimle sevişmiş, beni öylece bırakarak çekip gitmişti, kendimi kullanılmış hissediyordum. O beni öyle bir yıkmıştı ki, hayatımı bir enkaza çevirmişti, bu enkazdan nasıl çıkacaktım? Sesimi kime duyuracaktım? Ya da çıkabilecek miydim?
Ne kadar süredir öylece elimdeki kağıtla bakışarak durduğumu bilmiyordum, gözümden sessizce süzülen yaşlar iradem dışında akıyordu. Ben ağlamak istemiyordum. Derin bir nefes alarak başımı tavana çevirdim, histerik bir kahkaha attım, başımı iki yana sallarken kahkaham büyüyordu. Kahkaham hıçkırıklara dönüştü, ardı ardına akan yaşlarım boynumu bile ıslatıyordu. Elimi kalbimin üzerine koyarak başımı eğdim sakinleşmem gerekiyordu, bu yaşları hak etmiyordu, yası tutulacak bir aşk değildi ki? Ben neden ağlıyordum o halde? Neden kalbim kocaman vahşi ellerin arasında sıkıştırılıp her an patlayacakmış gibi hissediyordum. Bakışlarım sehpadaki bilekliği bulunca dişlerimi sıktım, hızla koparıp atmak istercesine bileğimdeki bilekliği sökerek ikisini de bir köşeye fırlattım, tam olarak Dinçer’in bana aldığı zambakların saksısına çarptığını görünce öfkeyle yerimden kalktım, kasıklarımdaki ağrı bana dün geceyi hatırlatınca çığlık atarak saksıyı alıp girişe doğru fırlattım. Saksı parçalara ayrıldı, toprağı etrafa saçıldı, dağılan bendim aslında, nasıl savrulduğum, ne kadar parçaya ayrıldığım görünmüyordu sadece.
İçimdeki tüm zehri, öfkeyi, kırgınlığı atmak adına var gücümle çığlık attım, hiçbir işe yaramamıştı, dizlerimi kendime çekerek kollarımı etrafına dolayıp, başımı dizime yaslayarak ağlamaya başladım. Birkaç aceleci adım sesinin ardından “Eylül,” diyen telaşlı Civan’ın sesiyle beraber başımı kaldırdım. Elindeki silahı hızla arkasına sakladı, halimi görünce yutkundu, arkasındaki İlyas ise silahı doğrultmuş öylece kala kalmıştı. Civan hemen, silahını beline yerleştirip yanıma geldi, diz çöküp omuzlarımdan tuttu. “Ne oldu? Bu halin ne?” diye sorduğunda konuşamadım, başımı göğsüne yaslayarak ağlamaya başladım, bedenimi saran kolları çekimserdi, tutuşu hissedilmeyecek kadar hafifti. “Ağlama ne olursun? Ne oldu anlat lütfen, kim seni bu hale getiren? Söyle alayım canını, sana zarar verdi mi? Nerede?” dediğinde daha çok ağladım. “Ben, ben yaptım kendime ne yaptıysam, ben yaptım.” diye haykırdım, bedeni kaskatı kesildi. Hafifçe geri çekilerek yüzümü avuçları arasına aldı. Etrafa göz gezdirip bileklikleri gördü ve tabi mektubu “Bana bak, sakin ol, ağlama lütfen. Anlat ne oldu sana? Konu Dinçer mi? Sana aldığı çiçek kırıldı diye mi üzüldün? Yenisini alır sana? Ayrıldınız mı yoksa? O seni seviyor, barışırsınız tekrar.” adını duyduğum an tüm bedenim tiksintiyle seğirdi, öylece yazdığı mektuba baktım, Civan uzanıp aldı. “Bununla mı ilgisi var? Okuyabilir miyim?” diye sordu, gözlerimi kapatmak dışında bir tepki vermedim, bu hareketimi onaylama olarak algılamış olacak ki gözlerimi açtığımda okuduğunu gördüm, tepki vermedim, utançtan küçücük hissediyordum kendimi. Civan okudukça dişlerini sıktı, yanağı seğirdi, kaşlarını çattı, en sonunda kağıdı da öyle bir sıkıyordu ki yırtıldı, kağıdı bir köşeye fırlatarak bana öfkeyle baktı. Öylece boş boş suratına bakıyordum. İlyas’a döndü. “Sen çık dışarı, kapıyı kapat,” sesi fırtınanın habercisiydi. “Kalk ayağa!” diye bağırdığında irkildim. “Kalk, böyle biri için mi bu hale geldin? Bu adamın ardından mı o bakmaya kıyamadığım gözlerin yaşlarla dolu? Sen neleri atlattın da dimdik durdun, ağlamadın bu şekilde, bu şerefsiz için mi ağlıyorsun Eylül?” başımı olumsuz anlamda salladım. “O beni bıraktı diye ağlamıyorum ki, ben hayatımdan kendi isteğiyle çıkan kimsenin yasını tutmam, kaybettim diye düşünmem kurtuldum derim,” sesim titriyordu, yüzüne bakamıyordum, çeneme yerleştirdiği parmağıyla yüzüne bakmamı sağladı. “Neden ağlıyorsun o zaman?” başımı çevirdim, yüzüne bakamıyordum ama o tekrar kendisine bakmamı sağladı. “Gözlerime bak Eylül, neden bakamıyorsun?” yumruk yaptığım ellerimi yere vurdum. “İki sorunun cevabı da aynı çünkü! Utanıyorum, kendimden, kendimi düşürdüğüm durumdan utanıyorum. Bana kendimi bir fahişe gibi hisse-” elini dudaklarımın üzerine yerleştirip beni susturdu. “Sakın! Kendin hakkında böyle konuşma Eylül, sen yanlış bir şey yapmadın, sevdiğin adamla birlikte oldun, seni sevdiğine inandığın adamla olmak düşündüğün gibi biri yapmaz seni, ya sevgisini siktir et, istedin yaptın diyelim bu da seni kötü biri yapmaz ki. O bahsettiğin kelime bedenle olacak bir şey değil, sana bu şekilde düşündüren adamın ruhu fahişe. Kendine haksızlık etme ve sakın böyle biri yüzünden tek damla göz yaşı bile dökme. Ben yanındayım senin,” haklıydı her kelimesinde hem de. Başımı kararlılıkla salladım. Ruh halim hızla değişiyordu, utanç duygusu hızla yerini öfke ve nefrete bırakmıştı. Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. “Bu sondu, bir daha tek damla göz yaşı dökmem söz veriyorum. Bir de utanmadan affet diyor, ölürüm de affetmem, onu affettiğim günün ertesi sabahını görmek nasip olmasın ki onu asla affetmeyeceğim. Benim için o öldü bugün,” Canım çok yanıyordu ama bitmişti benim için, Civan haklıydı artık tek damla göz yaşı dökmeyecektim onun için. Ağlamasam da göğsümdeki yangının hiç sönmeyeceğine ve bir daha kimseye güvenemeyeceğime emindim. O sadece kendisine olan güvenimi değil, herkese olan güvenimi yitirmeme neden olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKER
General FictionMardin'de sınır köylereden birine atanan Eylül için her şey yeni başlıyordu. Kendisini tamamen çocuklara atayan yeni öğretmen köy halkı tatafından yadırganacaktı. Bu süreçte kendisine yalnızca amcasının askerleri ve köyün önemli aşiretlerinden birin...