on altı

3.4K 323 16
                                    

Karşımdaki yeni geçtiğimiz konuyu nereden anlatmaya başlayacağımı seçmeye çalıştığım vakitlerde uçlu kalemi elimde döndürüyor, ara ara poposundaki çıkıntıya bastırıp kapatıp açıyordum. Velhasıl anlatamayacağım bir konu değildi. Hatta Boğaziçi Üniversite'sinden dereceyle mezun olduğumu düşünürsek kesinlikle anlatabiliyor olmam lazımdı. Ancak bütün bunların yanı sıra Aslan tam dibime oturmuş beni izliyorken anlatmam bir hayli zordu. 

"Sana özel dersten çok vermek istiyorum," kalemin poposuna sertçe bastım, "Öyle mi?"

Salonumdaki altı kişilik dikdörtgen yemek masasında oturuyorduk. Etrafında yalnızca dört sandalye vardı. Aslan ise tabii ki bu zorlu seçimde gelip yanıma oturmayı tercih etmişti. Rahat dursa rahatsız olmazdım da az önce manyetizmaya giriş yapmıştık. Daha doğrusu ben manyetizmaya giriş yapmıştım, o da bana. Nasıl mı? Her 'Hm,' diye düşünce nidası çıkardığımda o da sanki soruya merakı varmış gibi bana yaklaşıp elini de destek almak için sandalyeme koymuştu. Bir süre sonra dersi anlatmak şöyle dursun eğilip bacağımın çıplak kısımlarına değen eline bakıp durmuştum. Bunu fark etmişti. Fakat uzaklaşmak yerine bir ara elini bacağıma koyup okşamaya başlamıştı. "Anlatmayacak mısınız?" diyerekten.

Şimdiyse önümüzdeki kağıtlardan zar zor bakışlarını alıp bana çevirdi. Öyle yorgun ve boş bir ifadeyle baktı ki bir an için gerçekten onu yorduğumu düşünüp elimi kaldırıp yanağına yerleştirdim. "İyi misin?"

"İyiyim," yanağını avucuma yaslarken, "Sadece fizik çok sıkıcı." dedi. 

Anlamadığı için böyle düşündüğünü biliyordum. Dudaklarımı "O zaman buna yolun başında son verelim," demek için araladım. Ta ki avucumdaki sıcaklığı duyumsayana kadar. Elimi yanağından alnına kadar çıkarıp ateşini kontrol ettim. "Sen yanıyorsun."

Endişeyle gözlerine baktığım vakitlerde bacağımın üzerinde yine bir baskı oluştu. Tenimi avuçlayıp "Normaldir," deyince öfkeyle "Aslan!" dedim. Elimi çekip sandalyemi geri ittim. Ayağa kalkarken "Ailene hala durumunu anlatmadın, değil mi?" diye homurdandım. "Eğer anlatmış olsaydın," masanın yörüngesinden çıkmak için bir adım atmama kalmadan kolumdan tuttu. 

Elini bileğime doğru kaydırdı. "Ben ağrı kesici alırım, siz oturun."

"Ağrı kesici mi?" ayakta olmama rağmen çokta aşağıda olmayan suratına gözlerimi diktim, "Sana kendi kullandığım ilaçlarımdan getireceğim. Otur oturduğun yerde." emrimi ciddiye almakla almamak arasında gidip gelirken nihayet elini çekti ve "Siz kazandınız." diye konuştu. "Hem itiraf etmem gerekirse benimle ilgilenmeniz hoşuma gidiyor."

Şu lafından sonra kaldırıp onu içeri göndermek çok istedim ama halsiz ifadesine acıdığım için bu fikre karşın başımı onaylamaz anlamda sallayarak mutfağa yol aldım. Seri adımlarla oturma odasından çıkıp ara koridora geçtim, ara koridordan ise mutfağa vardım. İlk iş olarak ilaçlarımın bulunduğu yere, tezgahın altındaki çekmecelere gittim. Birinci çekmecede çatal kaşık vardı, ikinci çekmecede kepçeler ve tahta kaşıklar vardı, üçüncündeyse ilaçlarım. 

Üçüncüsünü çekip içinden HIV ile ilgili bütün ilaçlarımı çıkarıp tezgahın üstüne koydum. Çekmeceyi ayağımla kapatıp musluğun oraya ilerledim. Üst dolaptan bir bardak çıkarıp o bardağa musluktan su doldurduktan sonra dönüp ilaçları da öteki elime aldım ve mutfağın çıkışına ilerledim.

Ara koridora çıkarken ilaçları tutmakta zorlanıp bir kısmını vücuduma yaslamıştım. Ara koridordan salona geçtiğim sıradaysa elimdekileri düşürmemek için büyük bir çaba harcıyordum. Dikkatle yemek masasına doğru giderken oradaki boşlukla sekteye uğradım. "Aslan?" dedim, aval aval masaya bakarken, "Aslan!"

bir küçük aids meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin