otuz beş

1.3K 203 14
                                    

"Bütün olayları ardı ardına düşününce içimdeki ses 'İnanma.' diyor." annemin fotoğrafının olduğu çerçeveyi sıkı sıkıya tuttum. Şu zor günlerde bana destek olsun diye evin birçok yerine annemin fotoğrafını koymuştum. Böylelikle Aslan'ın hastalığını da her daim hatırlayabiliyordum. Ona hassas davranmam gerekiyordu, davranıyordum. Sıkıntılı bir nefes alıp verirken "Ama böyle bir olayda bana yalan söylemeyeceğini biliyorum." dedim.

Annemin kalın gözlük çerçevelerine dalıp gittim. Ona bu gözlükler her daim apayrı bir hava katmıştı. Otoritesini sarsılmaz bir hale getirmişti. Kemik gözlüklerin, oturduğu hafif yamuk burun, bana sinirli halini hatırlattı. O aldığı derin solukları, kafama kazımak istercesine yaptığı uyarıları ve evde kırıp döktüğü nesneleri. 

İçten içe psikolojik açıdan hiç sağlıklı olduğunu düşünmediğim kadına bakmayı sürdürdüğüm sırada "Kanserden dolayı öldüğünü biliyor," diye mırıldandım. "Bana böyle bir yalanla gelmez. O yüzden bir daha öyle saçma şeyler düşünmeyeceğim, sen de sakın rüyama girip bana 'Ne kadar aptalsın.' deme. Aptal maptal değilim. Aslan'ı tanıyorum." 

Anneme dün gece rüyamda takındığı sarkastik tavrı hatırladığımda dudakları kıvrıldı. Çerçeveyi iki yanından tutup yüzüme yaklaştırdım. "Bana bak, kadın." dedim, çokta sert olmayan bir üslupla, "Rüyalarıma bu şekilde gireceksen, hiç gir-"

"Nida?"

Fotoğrafı hızla kendimden uzaklaştırırken mutfağın girişine dikkat kesildim. Üzerinde her yeri kırışık olan bir tişört ve altında kot bir pantolonla Aslan tam kapının oradaydı. Bana olan bakışları şaşkınlığını açık açık gösterdiği için çerçeveyi daha fazla tutmaktansa masanın üstüne geri koydum. "Sen neden kalktın?" 

Simetri hastaları gibi çerçeveyi düzgün bir şekilde masaya hizalamaya çalıştığım vakitlerde "Baktım, yattığım zemin hareket etmiyor. Ben de kalktım." dedi.

İlgim karnıma kaydı. Çerçeveyle oynamayı zamanla bıraktım. Oğlum, bir başka değişle Kaplan, oldukça hareketliydi. Kendini hatırlatmaktan hiç geri durmuyordu. Şimdilik çokta acıtmayan tekmeleri vardı. İlerde ne olurdu tahmin bile edemiyordum ama onu duyumsamayı en az Aslan kadar sevdiğimi söyleyebilirim.

Ellerimi pamuklu pijamamın üstüne yerleştirdim. Dakikalardır olmadığı gibi şu an da bir hareket yoktu. "Uyuyor." dedim, yavrumu biraz daha yoklarken, "O da haklı. Bütün gün çok yorulduk. Şimdi paşalar gibi uyuyup mis gibi bir uyku çekecek."

Aslan'ın bana yaklaşan bedenini hissedince geldiği tarafa döndüm. "Ne yaptınız da yoruldu?" dibime kadar gelip elini gün geçtikçe büyüyen karnıma koydu. "Bir haftadır bu evde yatıp kalkıyorsunuz. Size okula gelin, diyorum ama kabul etmiyorsunuz. Nida,"

Elini tutup "Aslan." dedim. "Yapma," der gibi baktığımda başını onaylamaz anlamda sallayarak iki elini de birden yanaklarıma sardı. Bu eve Dimitri'yle geldiğim günden beri neredeyse her gün birlikte zaman geçirmiştik. Geceleri bile evden kaçıp bana geliyordu. Annesinin fark etmediğine emindim çünkü evimi henüz basma girişiminde bulunmamıştı. 

"Sizi yanımda istiyorum." eskisine nazaran aramızda hiç saygı eki kalmadığını bildiğimden burada söz ettiği sizi kelimesini hemen anladım. Ben ve oğlumdan bahsediyordu. Hep yaptığı gibi. "Sizi mutlu görmek istiyorum." 

"Aslan, biz zaten mutluyuz. Sabahtan akşama kadar dizi izliyoruz. Bundan daha güzel bir şey mi var? Hem Kaplan'da böylesini daha çok seviyor," izleyecek dizim kalmadığını hatırlayınca es verdim. "İnan bana biz çok mutluyuz."

Dudaklarını sıkıca yanağıma bastırıp beni göğsüne çekti. "O yüzden sıkıntıdan tırnaklarını yemeye başladın."

Kafamı eğip tırnaklarıma göz attığımda durumlarının pekte iç açıcı olmadığını gördüm. Zamanında ölüp bittiğim dizileri, şu bir haftada öyle sıkıcı bulmuştum ki her birini bazen süre bazense bölüm atlaya atlaya saatler içinde bitirmiştim. Ardından içimden hiçbir şey yapmak gelmediği için sıkıntıdan tırnaklarımı yiyip bitirmiştim.

"Okula dön." kafamın üstüne dudaklarını bastıran küçük sevgilimle kafamı kaldırıp, çenem gövdesine yaslı, ona baktım. O ölüp bittiğim adem elmasının oralarda başka bir şişlik var mı diye kontrol ettim ama yine rastlayamadım. 

Henüz kanserin ilk evresinde olduğunu düşünürsek bulamamam çok normal olmalıydı. "En iyisi evde kalıp hem oğluma hem de sana bakmam." tedavisini doğru düzgün yaptıramazsak boynunun alabileceği hali gözümün önünde canlanırken suratımı ekşittim. "Ayrıca şu an için senin sağlığın, ikimizden de önemli olmalı."

"Yok öyle bir şey." gayet ciddi bir edayla gözlerime kitlendiğinde merakla parmak uçlarımda yükseldim. Bu halime tebessüm eder gibi olsa da kısa sürede ciddiyetini geri  takındı. "Sen okula gelmemek için bahane arıyorsun. Buna izin vermiyorum. Herkesten saklanıp kendini bu eve tıkmana da," kaşlarım çatılınca sessizleşip suratımın son haline bakındı. "Nida?"

"Ne?"

"Şu an umarım korkutucu olduğunu düşünmüyorsundur."

Öyle düşündüğümden dolayı bir müddet suratımda herhangi bir değişiklikte bulunmadım. Ancak, bu tutumum, Aslan gülerek "Siktir, düşünüyorsun." diyene kadar sürdü. 

İfadem tuzla buz olurken kollarının arasında çıktım. "Neden düşünmeyecekmişim?" dedim, sakin kalmaya çalışarak, "Bence istediğimde gayet korkutucu olabiliyorum."

"Şu yanaklarınla seni ciddiye alamıyorum." eliyle günbegün şişen yanaklarımı işaret ettiğinde uzanıp onları tuttum. İtibarımı sarsacak kadar şişmişlerdi. En kısa sürede eski otoritemi geri kazanmak için çalışmalara başlamalıydım. En azından bir gözlük şart olmuştu. 

"İşte bak; ilişkimizi geçtim, sırf bu yüzden bile okula geri dönmemeliyim." içimde birdenbire beliren stresle buzdolabına doğru yürümeye başladım. "Benden geçti." buzdolabına varınca kapağı hışımla açtım. "Artık kilolarımı verene kadar," gözüme çarpan pasta kutusuyla duraksadım. 

Aslan getirmişti ama henüz açma fırsatım olmamıştı. Doğrusu ona kurduğum sofradaki birçok yemeğe abandığım için karnım ağrımıştı. Ben de haliyle yemeye mola vermiştim.

Pasta kutusuna uzanıp onu iki yanından açtım. Görüş açımda müthiş kırmızı bir pasta belirirken büyülenmiş bir ifadeyle "Bunu nereden buldun?" diye sordum. Aslan'ın adım seslerini işitmeme rağmen cevabını beklemektense pastayı avuçlayıp ağzıma götürdüm, yedim.

Tadı damağımda eşsiz bir yavaşlıkta yayılıp zamanla mükemmel bir lezzet belirmesine neden oldu. Ağzımın içindeki dilimin, çiğnememe rağmen eriyerek tükendiğini duyumsayınca pastadan bir avuç daha alıp yedim. "Yanaklarından çok kilo aldığın bir gerçek," Aslan'ın sözleri bir kulağımdan girip diğerinden çıktı. Pastamı çiğnemekle meşguldüm. "Çok tatlı gözüktüğün de aynı şekilde." bedenini arkamda hissetmeme rağmen dönüp bakmadım.

Pastama uzanıp bir avuç daha aldım ve ağzıma götürdüm. "Hep tatlı bir kadındın," boğuk bir sesle kulağıma doğru fısıldamasıyla sesinin geldiği yana başımı eğer gibi oldum. "Önceden gözlük takmıyordun da şimdi en güzel haline mi otosansür uygulamaya karar verdin?"

Gülerek "Bu mu güzel?" diye sordum.

Gülerek "Bu çok güzel." dedi.

Bir daha düşünüp öyle konuşması için ona baktığımda önce dudaklarıma ve çevresine yayılan pastaya baktı, sonra gözlerime. Şu an ciddi bir şey konuşuyor olsak da kendimi alıkoyamadığım için pastamı yemeye devam ettim. Mantıklı birkaç cümle kurmasını beklediğim esnada uzanıp yanağıma bulaşan pastayı yalayarak beni yanılttı. 

"Çok güzelsin." diye mırıldanıp dudağıma yol aldığında, çok hoşuma gitse bile çenesinden tutup yüzünü başka tarafa çevirdim. Akabinde huzursuzlanarak buzdolabındaki koca kutuyu aldım ve yörüngesinden çıkarken "Sen iyileşene kadar bunu yapmayacağımızı söyledim Aslan." dedim.

bir küçük aids meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin