otuz iki

1.1K 195 6
                                    

Büyük bir yenilmişlikle yere çökeli dakikalar olmuştu. Hemen yanı başımda şifonyerin aralık çekmecesi, kucağımda çantam ve iki kişilik yatağımın üstünde ara sıra bana bakan bir aslanım vardı. Dimitri'yse hala aşağıdaydı. 

Usulca kabanımın kolunu tutup yukarı doğru sıyırdım. Saate göz attım. Buraya gireli yaklaşık yirmi dakika olmuştu. Acaba Dimitri mi çok gamsızdı yoksa benim saatim hızlı mı ilerliyordu?

Bıkkınlıkla derin bir nefes alıp vererek kabanımın kolunu eski haline getirdim. Dakika geçmiyordu ki ortamdaki hava biraz daha çekiliyordu. Gitgide bunaldığım odamda dönüp aralık çekmecemi üstünkörü yeniden kontrol ettim. Pasaport masaport yoktu. 

"Aslan," amacının ne olduğunu bir an önce söylemesi adına, "Dimitri şüphelenecek." dedim.

Dirsekleri dizlerine yaslıydı, yere kitlenmişti. 

"Aslan," diye yinelediğimde "Sen bizi bitiriyorsun." diye fısıldadı. Bu durumu yeni yeni hazmediyor oluşu içimi yokladı. Doğrulup bana baktığı vakit kızaran gözlerini görünce ağır ağır yutkundum. "Ne uğruna? Bir hiç."

"İtibarım uğruna." dedim, hiç düşünmeden, "Gelecekte yine öğretmenlik yapabileyim diye. Buna yüzüm olsun, insanlar arkamdan fısıldaşmasın, sevdiklerim bana utançla bakmasın, öğrencilerimin güvenini kaybetmeyeyim, bir gencin hayatını mahvetmeyeyim," daha sayacakken elini 'Sus' manasında kaldırdı.

"Peki, oğluna onu babasız bıraktığını nasıl açıklayacaksın?" oturduğu yerden kalktığında aramızdaki boy farkı bir hayli açıldı. Yerden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım ama karnımda hareketlilik olunca başaramadım. Endişeyle aşağıya, karnıma, baktığım sırada önümde bir çift beyaz spor ayakkabı belirdi. 

Öfkeyle "Onlarla yatak odama niye girdin?" diye konuştum.

Aslan, sorumu es geçerek yere çöktü ve karnıma uzandı. "Bir şey mi oldu?" kabanımın üstünden elini karnıma koyunca öfkem birdenbire geçti. Hem ben de ayakkabıyla girmiştim. Her ne kadar son girişim olduğunu düşündüğüm için öyle yapmış olsam da eşittik. "İyi misiniz?"

Elimi, elinin üstünde koydum. "İyiyiz." deyip elini çektim. Bu halimize üzülüyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor oluşuna daha çok üzülüyorum. Buruk bir ifadeyle Aslan'ın elini karnımdan uzak bir yere götürdüm, bırakacağım sırada iki eliyle birlikte elimi tuttu.

"Birlikte savaşmamız gereken onlarca kişi varken beni niye kendinle savaştırıyorsun?"

"Savaşalım istemiyorum." elimi çekmeye çalıştım, bırakmadı. "Aslan, inan bana, ikimiz içinde en iyisi bu." ona defalarca kez anlattığım mevzulara yeniden girmek istemedim. Zaten daha az önce üstünden geçmiştim. "Bak, pişman olmayacağının garantisini veriyorum."

"Siz," yutkundu. Sertçe inip kalkan adem elmasıyla dudaklarımı yaladım. Belki ahlaksızca gelecek ama sanırım onu aşeriyorum. Adem elmasını değil, genel olarak Aslan'ı. 

"O adamla bir olup fotoğraflar çekilip sosyal medyaya atacaksınız ve ben bunları görüp mutlu olacağım? Artık Kaplan'la olan fotoğraflarınızın altına da 'Allah analı babalı büyütsün.' yazarım. En az Konya Ovası kadar geniş olurum. Beni o saatten sonra o paklar."

Hala adem elmasını incelerken "Bebeğime çok anlam yüklüyorsun," dedim. "O,"

"Bebeğimiz!" dibime kadar girdi. "Bebeğimiz, Nida. Bebeğimize çok anlam yüklüyorum çünkü onu istiyorum ve sana andım olsun, nereye giderseniz gidin peşinizden geleceğim. Lise mise de umurumda değil. Biz onu birlikte büyüteceğiz. O adamı da boşayacaksın."

bir küçük aids meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin