yirmi üç - yirmi dört

2K 265 22
                                    

A.Y: Öyleyse aldırmak için neyi bekliyorsunuz?

A.Y.: Hocam lütfen bana sadece bebek var diye o adamla gereksiz samimiyete gireceğinizi söylemeyin. Bu şu an için bir tek beni zor durumda bırakacak gibi gözükse de ikimizde biliyoruz ki aslı öyle değil

A.Y.: İstemediğiniz bir birliktelikte gelecekte sizde zor durumda kalırsınız, doğurmak için direttiğiniz bebekte 

A.Y.: Böyle bir karar alıp hiç yoktan üç kişiyi perişan etmeyin

Bugünden beri kaç kez başa alıp okuduğumu bilmediğim mesajlarımızın yeniden sonuna geldim. "Dün geceki adamdan mı?" sorusuna yekten "Hayır." diyememiştim. Ellerim tutulmuştu. Zihnimde koca bir mavi ekran belirivermişti. Kendime gelmem zaman almıştı, hatta hala tam manasıyla gelememiştim.

Diğer öğretmenler gibi son dersime girdikten sonra kendimi öğretmenler odasına atmıştım. Dolabımdaki eşyaları toplamaya koyulmuş, bu esnada Dimitri'den gelen "Okulun kapısındayım." mesajıyla sekteye uğramıştım. Şimdilerdeyse dolabın kapağı hala açıktı. Bense burada Aslan'la olan mesajlarımızı son kez okumakla meşguldüm. Onu anlamaya ihtiyacım vardı.

"Kola içme," duyduğum sesle irkilerek yanımdaki kadına, Selin hocaya, baktım. İtinayla dolabımın içini inceliyor, suratını ekşitip duruyordu. "Hayatım, hazır keklerde yeme. Bunların dönüşü sert olabilir."

"Selülit gibi bir derdim yok." dedim, telefonumun güç tuşuna hafifçe basarken, "Otlaya otlaya ömrümü uzatmak yerine aklım hiçbir şeyde kalmasın diye yemeyi tercih ediyorum. Şey gibi düşünebilirsin; hızlı yaşadı, genç öldü."

Telefonumu, dolabın içine gelişigüzel bıraktığım çantama yerleştirdim. Zamanında gerekli bütün eşyalarımı çantama koyduğumdan ötürü bir tek çantamı alarak dolabın kapağını üstüne kapadım ve kilidin üstündeki küçük anahtarı döndürdüm. Selin hoca yani bir diğer değişle Selin hala yanı başımdaydı.  "Selülitten bahsetmiyorum, Nida'cığım. Zaten hatırladığım kadarıyla selülitin de yok." sonuncuyu homurdanır tarzda söyleyince kendimle onore olarak "Evet, yok." dedim.

Ne kadar abur cubur yersen yüz katı kadar su iç ve asla güzellik merkezlerine para yatırmaktan çekinme felsefem sağ olsun. Pekala, selülit gibi bir derdim olmasın diye çok çabaladığım doğruydu. At kılı fırçaları ve vücuduma uyguladığım peelingler aklıma gelince başımı iki yana salladım. "Selin, baksana," anahtarı çekip çıkartarak ona döndüm. "Eğer selülit gibi bir derdin varsa bu konuda sana yardımcı olabilirim."

"Yok benim öyle bir derdim." üstten üstten konuştuğunda her daim uzun etekler giyindiği bacaklarını inceledim. Açıkçası sadece uzun etek giyinmesinden bu tür bir çıkarım yapmam doğru olmazdı. Sonuçta burası bir eğitim kurumuydu ve öğrencilerin, hele de erkek olanlarının, dikkatini dağıtmamak için böyle tercih edebilirdi. 

Şahsen ben geldim geleli öyle yapıyordum. Sadece öğretmenler olarak gittiğimiz birkaç aktivitede mini elbiseler giyinmiştim o kadar. Bu yüzden bacaklarını daha fazla süzmektense üstüne giyindiği eteğe bakındım. Kumaşı oldukça kaliteli gözüküyordu. Tam dudaklarımı araladım, nereden aldığını soracağım; birdenbire homurdanarak bir adım geri gitti, "Ama senin karnındakini doğru beslemek gibi bir derdin olmalı." dedi.

Kanım dondu. Ancak "Neden bahsediyorsun?" diye safa yatmaktan geri durmadım. Az evvel bacaklarına bakıyorum diye rahatsız olup geri çekilen kadın gitti, yerine öz güvenle bana iki adım kadar yaklaşıp karşımda omuzları dik bir şekilde duran bir kadın geldi. "Tatlım, ben üç tane doğurdum. Kim hamile kim değil hemen anlarım. Muhtemelen şu an seninki iki üç aylık vardır."

bir küçük aids meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin