"Elin kızarmış." avucumdaki çizik halindeki kızarıklara tek tek dokununca sırtımı iyice duvara yasladım. Az önceye kadar yatıp dinlendiğim sendeye de şu an oturur pozisyondaydım. Boyum çokta uzun olmadığından ayaklarım yere değmiyordu. Birde duvara yaslanınca, şu an ayaklarımı rahatlıkla kaldırıp görebilirdim. "Neden bu kadar sert çektiysen?"
Önce homurdanır tarzda konuşup sonra usulca dudaklarını avucuma bastırdı. O sımsıcak dudaklarının verdiği enerjiyle ürperdim. Bir süre dudaklarını çekmedi; bu süre zarfında içim içime sığmadığından titrek bir nefes alarak göğsümü anlamadan şişirdim ve nefesimi ağır ağır geri verdim.
Aslan'ın yavaşça baskısını azaltmasıyla yutkundum. Bir eliyle destek verip havada tuttuğu elime karşın boştaki elini karnıma götürdü. Oğlumuza dokundu. Akabinde elimi usulca bıraktı ve iki eliyle birlikte karnıma dokunmaya başladı.
Üzerimdeki elbisenin verdiği güvene, kapının kilitli olması da eşlik ettiğinden itiraz etmedim. Karnımı iki yanından tutup "İlk gördüğün kavganın kız kavgası olmasını istemezdim." dediğinde sersemleşmiş bir ifadeyle elimi kaldırıp, hasta olduğunun bilincine son anda vararak, kafasına hafifçe vurdum.
Başını bana karşı onaylamaz anlamda sallayarak oğluma "Sen korkma, ben sana yumruk atmayı öğreteceğim." dedi. "Birlikte ne kavgalara gireceğiz," dudaklarını karnıma bastırınca hala havada olan elimi, es vererek, başına yerleştirdim. Saçlarını okşamaya başladım. "İlk döveceğimiz kişi bile şimdiden belli."
"Kim?"
Boşluğuna gelmiş bir edayla "Çağatay ibnesi." deyince uyarı dolu bir ifadeyle "Aslan," dedim.
Konuşmamı beklemeden karnımı bir kere daha öptü. Kaplan'ın hareketlerini hissetmenin verdiği neşeyle duraksadım. Aslan'ın gülümsediğini öpüşünün genişlemesinden anlayarak yarı keyif yarı ciddiyetle "Çağatay'ı dövmeyeceksiniz." dedim.
"Hm hm," beni hiç takmadan dudaklarını çekip ellerini karnımda gezdirmeye başlayınca "Aslan, bak eğer öyle bir şey yaparsanız sizi affetmem." dedim.
Oğlumun karnımın içinden dokunduğu yerlere, Aslan karnımın dışından dokunup karşılık veriyordu. Sanki birlikte "Döveceğiz," diye yemin veriyorlardı. Bu inatçı tavırlarına daha fazla katlanamadığımdan dolayı iki yanağını birden tutup kafasını kaldırdım. "Benim yüzümden bir öğrencimin dayak yemesi hiç hoşuma gitmez."
"Öğrencisi mi kalmış? Sana asıldı."
"Ben de küçükken Türkçe öğretmenime aşıktım. Ne var bunda?" dedim, kendimden emin bir tavırla, "Böyle şeylerin olması kadar normal bir durum yok."
"Yapma, Nida." deyip karşıma çektiği sandalyenin ucuna kayıp başını dikleştirdi. Ne diyeceğini merakla beklediğim sırada elini çeneme sardı. "Ben de fizik öğretmenime aşıktım," dedi, göz ucuyla aşağıyı işaret ederek, "Bak sonra ne oldu?"
Bebeğimin varlığı yüzüme sertçe çarparken hareket dahi edemedim. Oysa dudaklarını sıkıca yanağıma bastırdı. "Fizik öğretmenim ailem oldu." dedi.
Yaklaşık kırk elli dakika önce olan olaylar kafamın içinden film şeridi gibi geçti. Selin'in imasına dayanamayıp saçına yapışmam, Aslan'ın beni tutup uçurması, konuşmalarımız, başımın dönmesi, Aslan'la orayı terk etmeye karar vermemiz, müdürün bana söyledikleri, Çağatay'ın koluma girmesi, Aslan'la atışmalarına rağmen revire kadar eşlik etmesi, içeri gireceğimiz sırada Aslan'ı tutan gıcık, benim gırtlağında sorun var sanıp Çağatay'a gitmesini söylemem, onunla ilgilenmeme rağmen Çağatay'ın gitmemekte ısrar etmesi ve Aslan'a laf çarpması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir küçük aids meselesi
Romance0552*** ** **: Sizinle sevişmeden önce benim böyle sorunlarım yoktu Siz: Anlamadım? 0552*** ** **: Diyorum ki Nida Hocam 0552*** ** **: Sizinle sevişmeden önce ateşim çıkmıyordu 0552*** ** **: Geceleri terlemiyordum 0552*** ** **: Kas ağrısından uyu...