otuz dört

1.8K 223 27
                                    

"Yani, Aslan'ın gırtlak kanseri olduğunu mu söylüyorsunuz?"

Ecevit Bey, iki eliyle birlikte peçeteyi burnuna götürüp sümkürdü. Karşımda omuzları sarsıla sarsıla ağlarken başını onaylar anlamda sallayarak peçeteyi kapatıp burnundan uzaklaştırdı. "Öğrendiğimde o kadar üzüldüm ki kalbime stent taktılar."

Çatlak çıkan sesinden dediklerini anlamam zaman alsa da anlayınca kalbine dikkat kesildim. Şu an üzerinde gömlek olduğu için ameliyatlı yerini göremedim. Fakat, o kadar içten hıçkırdı ki inandım.

Eliyle kalbini işaret ederek "Aha, şuracığıma taktılar." dedi. 

Göğsüm, o böyle anlattıkça daraldı. Başımı dışarıdaki deniz manzarasına çevirdim. Nefes alamamanın verdiği gerginlikle bluzumun yaka kısmını tutup çekiştirdim. "Birde HIV virüsünden dolayı böyle bir hastalığa yakalandı, öyle mi?" kocaman bir pişmanlıkla konuştuğumda "Öyle öyle." dedi. 

"Siz de benim yüzünden stent taktırdınız."

"Öyle öyle."

"Benim yüzümden," iki elimi de karnıma koydum. Benim yüzümden karnımdaki bebek babasını hiç göremeyebilirdi. Belki yine benim yüzümden babasının büyükbabası bu gidişle ya bugün ya da yarın ölecekti. Hepsi benim yüzümdendi. "Benim yüzümden öleceksiniz yani?"

Ne ara kafasına diktiğini bilmediğim suyu püskürerek bardağı masaya koydu. Üzerime kadar gelen suyla irkildim. "Hemen şimdi mi?" diyerek sandalyemi geri ittiğimde öksürüklerinin arasından oturmamı işaret etti.

Ölüden korktuğum için ikiletmeden usulca oturdum. 

Gözlerimi yumdum. Bekledim.

Bulunduğumuz restorana ilk ben gelmiştim ardından o. Ben kadın halimle yalnız gelsem de o koskoca adam olarak yalnız gelmeyi tercih etmemişti. Bir sürü korumasıyla gelmeyi tercih etmişti. Bazı insanların koşturduğunu duyunca bunların korumalar olduğunu anladım. Tam şu an sırtına vuruyor olmalılardı. 

Evet, o da "İçimi dışıma çıkardınız be! Hemen benden uzaklaşıyorsunuz." diye isyan ediyordu.

Gözlerimi aralayarak karşımdaki durumu izledim. Gerçekten o refaha kavuşana kadar sırtına vurmaya devam edecek olan bir koruması olduğunu görünce "Domuz herif, adamın kalbinde stent var!" diye bağırdım.

Koruma duraksayarak bana baktı. "Stent mi var?"

Neden bahsettiğimi anlamayan ifadesine karşın şüpheye düştüm. "Yok mu?"

"Var tabii." dedi, ihtiyar, "Var ama sen de tahmin edersin ki çalışanlarımın bundan haberi yok. Moralleri bozulmasın diye söylemedim."

Koruması "Bozulmazdı, efendim." dedi.

Ecevit Bey hayretle kaşlarını kaldırırken korumasına dönüp sağlam bir bakış attı. Koruması tırsarak duruşunu değiştirdi ve arkasını dönüp bizden uzaklaştı. Ecevit Bey bana yönelip dudaklarını araladığı vakitlerde onu rahatlatmak adına "Zaten öldürmek ister gibi sırtınıza vuruyordu. Çok şaşırmadım." dedim.

Masaya doğru eğildi. "Sana da öyle geldi, değil mi?"

"Ne eksik ne de fazla."

"Zaten üstümde göz olduğunu tahmin edebiliyordum," arkasına yaslandı. "Bak şimdi iyice emin oldum."

Başımı iki yana sallarken "Göz değil o," dedim. "Bildiğiniz hançer var."

"Haklısın," o ağlamaktan bitap düşmüş adam gitti, yerine gözleri fır dönen bir adam geldi. Şu an aklından saniyede yüz senaryo geçtiğini tahmin edebiliyorum. Onu çok iyi anladığım için bu halinin üstünde durmaktansa uzanıp çatalımı aldım ve limonlu tartımı deştim. Alabildiğim kadar büyük bir parçayı alıp dudaklarımın arasına götürdüm. Hiç düşünmeden tartın hepsini yemeye başladım.

bir küçük aids meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin