yirmi bir

2K 264 14
                                    

"Şu düştüğüm hale bak," sıkıntıyla iç çekerken bile önümdeki kadehin içindeki sudan bakışlarımı çekmedim. "Kondom Kullanmamanın Zararları adlı bir belgesele konuk olmuş gibiyim."

Dünkü gebelik testinin sonucundan sonra babamla yazışmış, bugünse kendimi Nicole'de bulmuştum. Bir otelin restoranında daha önce yalnızca bir kere buluştuğum adamı bekliyordum. Nedeni barizdi. Bu tür buluşmalara gelen her erkek gibi o da çevresine karşı bir aile portföyü çizebilmek istiyordu. Tek kişilik dev kadro olduğum düşünülürse bence uygun bir eş adayıydım. Hem onu psikolojik baskıdan kurtaracaktım hem de kendimi içine düştüğüm bataklıktan çekip çıkaracaktım.

Rezil bir haldeyken bile zeki olabiliyordum.

Dudağım kıvrıldığı sırada bacağımı stresten salladığımın farkına vardım. Çok normal bir teklif olmayacağı için gergin olduğumu söyleyebilirdim. Pekala, yerimde kim olsa gergin olurdu. Dudaklarımdaki gülümseme yavaş yavaş silinirken bacağımı sallamaya son verdim. Tam o esnada karşımdaki sandalyenin çekildiğini, oraya birinin oturduğunu duyumsadım. Bacaklarıma bakmaya son vererek kafamı kaldırdım ve karşımdaki adama baktım.

Sandalyeye öylece selam vermeden oturduğu yetmiyormuş gibi telefonunu masaya koyup sanki asker arkadaşıyla karşı karşıyaymışçasına sırtını sandalyenin gövdesine yaslamıştı. Rahat bir tavırla "Evet, sizi dinliyorum." deyince kaşlarım çatıldı.

Ağır ağır aynı onun gibi sırtımı sandalyenin gövdesine yasladım ve azıcık aşağı kaydım. "Farkında mısınız bilmiyorum ama bu bir randevu," biraz daha kayayım derken dengemi sağlayamadım, düştü düşecek bir halde son anda masanın iki kenarına tutunup doğruldum, "Bu masada bu şekilde oturamazsınız." 

Az önce gerçekten sırf ona ders vermek için o duruma düştüm mü diye gözlerini kısıp durumu algılamaya çalıştığında elimi havaya kaldırarak "Her neyse," der gibi salladım. "Belki hatırlamıyorsunuzdur o yüzden kendimi yeniden tanıtmakta fayda görüyorum. Ben Nida, Nida Seçiler. Babamı biliyorsunuzdur. İş yapıyormuşsunuz. Fizik öğretmeniyim ve yirmi üç yaşındayım."

"Anladım," der gibi başını salladı. Geçen buluşmamızda da bu kadar sessiz miydi, hatırlamıyordum. Onunla ilgili hatırladığım tek şey ne istediğini bildiğiydi. Daha masaya oturur oturmaz buluşmamızın zaman kaybı olduğundan bahsetmişti. Ancak gerektiğinden de.

Sosyete bu tür dedikodulara bayılırdı. Evlenmeye niyetim olmadığı anlaşılsa bile adımızın yan yana geçmesi işine geleceğinden masadan 'ha' deyince kalkamamıştı.

Bir de şey küçük bir ayrıntı ama o gece muhabbet sarınca beni odaya davet etmişti. Kabul etmiştim. Fakat son dakika telefonu çaldığı için daha odaya geçemeden iptal etmek durumunda kalmıştık. Onunla yatmamıştım.

Muhtemelen sırf bu yüzden HIV gibi bir sorunu yoktu. Bana kinli gözükmediğine bakarsak kesinlikle yoktu. Doğru kişiyi seçtiğime bir kere daha emin oldum.

"Son görüşmemizden bu yana kilo almışsın." 

Beni hatırlıyor mu hatırlamıyor mu emin olamadığım adamın sözleriyle vücudumda göz gezdirdim. Tartıdan baktığıma göre yalnızca beş kiloydu. Bir canlı taşıdığımı düşünürsek gayet normaldi. Üstelik bu canlı dört buçuk aylıksa kesinlikle çok normaldi. "Oldu öyle bir şey." dedim, ağzımın içinde, "Bazen istemediğimiz durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz."

"Yakışmış." 

Safirlerinde bir an bile tereddüt geçmedi. Yakıştığına inandım ama buraya onunla flört etmeye gelmediğim için bu sohbeti devam ettirmeyi uygun görmedim. Annesi Yunan, babası İngiliz, anneannesi Türk olan adamın suratını üstünkörü inceledikten sonra "Dimitri, açık konuşmak gerekirse amacım birlikte geçiremediğimiz geceyi telafi etmek değil." dedim.

Zamanında yüzüne çok bakma fırsatım olmuştu. Bakmıştım da. Öte yanda hala sadık olmam gerektiğini düşündüğüm bir adam olduğundan ötürü bu defa bakamadım, o kadar. 

On sekiz yaşındaydı. "Adam," denilebilir miydi? Hayır, o çocuktu. O çocuk olduğu için buradaydım. Ona bu sorumluluğu almasını söyleyemediğim için buradaydım.

"Amacım bu gece seni yatağa atmak değil." üstümdeki gerginliği bir nebze olsun alınca ister istemez derin bir nefes alıp verdim. "Amacım beni niye buraya davet ettiğini bir an önce öğrenmek. O ana kadarsa  gördüklerime yorum yapabilme özgürlüğümü kullanıyorum." ne ara ikinci çoğuldan ikinci tekile geçtiğimizi bilmemekle birlikte umursamıyordum. Aynı şekilde iltifat etmek konusundaki dürüstlüğünü de umursamamaya çalışarak asıl konuya odaklandım,

"Yemek söyleyelim mi?"

Başını onaylamaz anlamda salladı. "Belli bir saatten sonra yemek yiyince uyumakta güçlük çekiyorum ama istersen sen kendine söyleyebilirsin."

"Çok kiloluyum diye mi isteyeceğimi düşündün?" dediğimde boşluğuna geldi, güldü. "Öyle bir şey aklımın ucundan bile geç-" kendini açıklamak son anda mantıksız gelmiş olacak ki "Çok kilolusun." deyip konuyu dalgaya aldı. "En az elli beş varsındır." deyince "Elli üç." diye düzelttim onu. "İşte en az elli üç varsındır. Bence ne yap biliyor musun? Git midene balon taktır. Hem böylesi senin içinde insanların göz zevki içinde harika olur. Kaldı ki,"

Masaya doğru eğilirken ansızın "Hala evlenecek birini arıyor musun?" diye sordum. Lafını bölmemden ziyade sözlerime takıldı. Oturuşunu dikleştirmekle dikleştirmemek arasında gidip geldiği süre boyunca masadaki telefonuna kitlendim. Önemli anlarda çalmaya bayıldığına dair bir izlenim almıştım ondan. "Sessize aldım." deyince bakışlarımı safirlerine çevirdim. 

"Telefonumu bu defa sessize aldım." diye tekrarladı.

İçimdeki ses bu geceki niyetinin gerçekten sevişmek olduğunu söyledi. Geri çekilerek arkama yaslandım. "Desene bu defa kimse bizi bölemeyecek." yanlış anlamaması adına direkt mevzuya girdim, "Yani demem o ki evlilik hakkında konuşabileceğiz."

"Son konuşmamızda dediklerin aklıma yatmıştı. Başkaları için hayatımı yaşamama kararı almıştım. Sırf kendimi ispatlamak için onaylamadığım bir evliliği yapıp hayatımı zehir edip bu dünyadan göçmek mantıksız gelmişti."

Gülerek "Dilimi eşek arıları soksun." dediğimde "Tabii yine de iş dünyasında ailesiz bir yere kadar ilerlenebildiği de ortada." dedi. 

Bir nebze olsun düşüncelerini yumuşatarak bana açık bir kapı bıraktığında o kapıdan içeri girmekte sakınca görmedim. "Ucu bucağı olmayan bir evlilik hayatını kesinlikle zehir edecektir. Fakat ucu bucağı olan, kısa ama etkili bir evlilik, hem hayatını zehir etmez hem de iş dünyasında önüne konulan engelleri ortadan kaldırır."

Gözlerini kıstı, "Aklındaki ne?"

"Benimle bir iki yılcık evli kalman."

"Bir iki yılcık?"

"Evet."

"Neden böyle bir evliliğe ihtiyacın olsun ki? Bildiğim yani söylediğin kadarıyla öğretmensin, ne yani sizin camiada da mı evli olmayanı insan yerine koymuyorlar?" 

"Bizim camiada daha çok babasız çocuk sahibi olanları insan yerine koymuyorlar."

#nidaslan #aslanida

Sınır: Son yirmi bir bölüme 170'şer beğeni

bir küçük aids meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin