yirmi beş

2K 266 19
                                    

"Dört buçuk aylık," uzun süre önce konuşmak için oturduğumuz üçlü koltukta bir anda sırtımı koltuğun koluna yaslı bulmuştum. Akabinde Aslan'ın kulağını karnımda. İçeriden tıkırtı geliyor mu diye kontrol etmişti. Bu serüven bir süre sonra bitecek sandığım için müdahale etmemiştim. Sandığımın aksine bitmemişti. 

Şimdilerde yine sırtım koltuğa yaslıydı. Bacaklarımı ise ileri doğru uzatmıştım. Aslan'a gelirsek o da koltukta yatıyordu. Yanağı, rahatsız olduğu için çıkardığı tişörtümden geriye kalan çıplak karnıma yaslıydı. Parmaklarıyla tenimde belli belirsiz daireler çiziyordu. Bense saçlarını okşuyordum. "On sekiz haftalık yani."

"Evet." diye mırıldandığımda "Nasıl fark etmezsiniz?" diye sordu.

Kadifemsi koyu kahve saçlarını sağ tarafa yatırırken "Korunduğumuza emindim." dedim. Yüzünü bu açıdan tam manasıyla göremesem de saçlarına şekil vermek hoşuma gittiği için devam ettim. "Gel gör ki korunmamışız."

"Bunu size yazmaya başladığım günlerde söylemiştim diye hatırlıyorum." söylediğini az buçuk ben de hatırlıyorum ama o anki tek gündemim HIV olduğundan ötürü üstünde durmamıştım. Ha birde şey vardı,

"İlk ilişkin olduğunu söyleyince çokta kale almadım. Hem zaten o zamanda atı alan Üsküdar'ı geçmişti. Bebek belli bir boyuta gelmişti." iki üç hafta öncesinden söz ediyorduk. O zamanlar korunduğumuzu söylemiş olması yine hiçbir şeyi değiştirmezdi. Her türlü ertesi gün hapı almak için geç kalmıştım. İçime sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdim.

Aslan "Sahi," dedi, sükunet dolu bir edayla, "İlk ilişkimde topu doksana vurdum."

Kaşlarım hızla çatılırken kafasına bir tane vurdum. Dudaklarından "Ah," diye bir nida döküldüğü sırada kafasını kaldırıp bana "Şimdi ne dedim ben?" adlı bakışlarla baktı. İç gıdıklayıcı parıltılı gözlerine bir süre dalıp gittikten sonra omuzlarımı dikleştirdim. "Ben kale değilim." demek için harekete geçtim yani dudaklarımı araladım. Daha söylenmeye başlamadan beni sustururcasına "Kaplan'ın şimdiden huylarınızı değiştirdiğine inanamıyorum." diye homurdandı. 

Afallayarak "Kaplan?" dedim.

"Eskiden iyi bir mizah anlayışınız vardı." yanağını gerisin geri karnıma yasladı. "Hamilelik hormonlarınızla oynamış. Her neyse Kaplan doğana kadar idare ederim."

"Aslan, Kaplan ne?"

"İsim." deyip parmaklarını yeniden karnımda gezdirmeye başladı. Oradaki şişkinliği boylu boyu okşadı. "Kesin şu an tam yanağımın altında." kendisinden olduğunu anladığı andan itibaren değişen tavrını hayretle izliyordum. Nefesi tenime çarpıp usulca uzaklaşırken bir kere daha o ne ara seçtiğini anlamadığım kelimeyi telaffuz etti: "Tam bir kaplan. Hem sessiz sedasız vücudunuzda yer edindi hem de tek başına savaştı."

"Savaştı mı?"

"Savaştı tabii ya," elinin iç kısmını olduğu gibi şişkinliğe yerleştirdi. "İçtiğiniz alkollerle ayrı savaştı, vücudunuzda taşıdığınız virüsle apayrı savaştı. Farkındaysanız rencide olmayın diye topuklu ayakkabılarınızdan bahsetmedim. Ha birde içtiğiniz kahvelerden. Bu arada size rağmen nasıl hayatta kaldığına hala anlam veremiyorum. Resmen göğsünüzden süt gelmese fark etmeyecekmişsiniz. Hiç karşınıza çıkmasaydım dokuzuncu ayda gaz sancısı diye hastaneye gidip,"

"Çıktın ama Aslan." dediğimde ansızın sözlerini unuttu. Yalnızca "Çıktım." diyebildi. Usulca saçlarını diğer tarafa yatırdım. "Yılbaşı gecesi de karşıma çıktın geçen haftalarda da. Eğer en başından çıkmasaydın," devam edeceğim esnada "Çıkmasaydım bomboş bir şekilde yaşayıp giderdim." diyerek lafımı böldü.

bir küçük aids meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin