Mehir
Sabah yine lanet olası okula gitmek için kalkmış ve hazırlanmıştım. Cidden ne gerek vardı bu okula! Yaşıtlarım üniversitedeyken ben okul yollarında sürünüyordum. Allah'tan bugün gidip izin alıyordum ve artık karnemi ve diplomamı alana kadar gitmeyecektim.
Akşam Savaşla güzel vakit geçirmiştik. Tatlı yiyelim tatlı konuşalım sözü gerçek olmuştu. Bugün akşam ise onlara gidecektim. Yeşimle iki kere planını yaptığımız ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz film gecesini yapacaktık.
Bir bardak çay içip iki parça ekmekle peynir yiyip aşağı inmiştim. Babam işteydi, abim hastanedeydi. Bugün mecbur biricik(!) otobüsümle gidecektim.
Bahçe kapısından çıkmamla birinin bizim kaldırıma arabasını park ettiğini gördüm. Park etmek değil de adam bildiğin üstüme üstüme sürüyordu arabayı.
"Hop hop! Yavaş." Durmadı aksine daha da yaklaştı bana. "Kardeşim laftan anlamıyorsun onu anladık da üzerime sürüyorsun farkındaysan." dedim bedenimi sürücü koltuğunun kapısının önüne atarken.
Adam ya da kadın hiç beni kaile bile almadan durdu. Arabanın camları filmle kaplıydı ve içi görünmüyordu. Millet deliye hasret biz akıllıya!
Bunlarla vakit harcanmayacağına kanaat getirerek arkamı dönerek söylenmeye devam ettim.
"Allah'ın hıyarı. Ehliyeti manavdan almış beyinsiz, mal." Arkamdan bir kapı açılma sesi duydum ama arkamı dönmeden yürümeye devam ettim.
Adımlarımı hızlandırdım. Yoksa derse geç kalacaktım.
Sabahım yine harika başlamıştı. Az kalsın öteki tarafa gidecekken şu an bir de yetmiyormuş gibi okula gidiyordum.
Hayatın cidden çekilesi bir yanı yoktu.
***
Yine yorgun bir günü daha bitirmiş, otobüsün camından hayatı sorguluyordum. Aslında yolum o kadar uzun değildi ama ben eve geliş seferine değil de evden çıkarken bindiğim sefere bindiğim için yolum bayağı uzamıştı. İşin sonunda biraz midem bulanıyordu ama olsun.
Saat akşam altıya geliyordu ve benim nadir çıkış saatlerimden biriydi. Kış geceleri geceler daha uzun olmanın etkisi de vardı tabi.
Kış ayını pek sevmezdim. Bana hastane duvarlarını hatırlatıyordu. Çaresizliği hatırlatıyordu. Geçmişimi hatırlatıyordu. Ve bende şu an kulağımda çalan şarkıyla bunları düşünüyordum. Yaklaşık dört sene önce konulan kanser tanısından sonra değişen hayatımı.
Eve daha çok varken bulanmakta olan midem yüzünden birkaç durak erken indim ve yürümeye karar verdim. Biraz daha bekleseydim kusacağım kesindi çünkü.
Kulaklığımı kulağımdan çıkardım ve boynumda sabitledim. Sesini de son ses yaparak tüm mahalleye dinleterek yürümeye başladım. Ellerim telefonumla beraber cebimde yürüyordum.
Bizim sokağa dönerken telefonuma gelen mesajla cebimden telefonu çıkardım. Yürürken yazmakta zorlanmasam da etrafın sessizliğinden dolayı durdum ve mesaja bakmaya başladım. Mesaj dershaneden birindendi. Neydi adı bunun? Serhat? Serkan? Her neyse artık...
Mesaja cevap yazarken bir korna sesiyle telefon elimden düşer gibi oldu. Hızlı reflekslerimle telefonu havada tuttum ve arkamdan geçen arabaya yol vererek kaldırıma geçtim. Araba bizim apartmanın önünde durdu. Bir dakika bu sabahki arabaydı.
Adımları arabaya yönlendirip sinirle soludum. İki olmuştu.
"Kardeşim senin ne derdin var benimle? Sabah da vuruyordun az kalsın." Arabanın önce ışıkları kapandı. Sonra sağ taraftan biri indi. İnen kişi Servet amcaydı. Savaş'ın babası Servet amca.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMŞU KIZI | Texting
Teen FictionYan blok komşusunun geceleri oynadığı oyunlara kendini çok kaptırmasından şikayetçi olan Mehir, komşusuna uyarı mahiyetinde mesaj atar. Arkadaşla iletişime geçtikten sonra artık yapacağı tek bir şey vardır: O da uykusuz geçirttiği günlerin hesabını...