"İçindeydik bir dönme dolabın durmadan dönüyorduk. Her kabin bir insan demekti. Geç ya da erken elbet her seferinde birisi zirveye ulaşıp manzaraya doyacaktı ama vakit gelecekti en dipte de duracaktı.
Böyle düşününce o masumane aletin aslında bir hayat dersi olduğunu anlayabiliyorsunuz. Demirlerin iki ucunda olan insanlar var, onların seçim yapma şansları yok. Biri mutluluğu tadarken diğeri illa mutsuzluğu tatmak zorunda.
Bu yüzden ya tek başına bineceksin o dönme dolaba acısıyla tatlısıyla yaşayacaksın her şeyi; ya da bir yoldaşın olacak acını tatlıya, tatlını şerbete dönüştürebilsin. Kendinize bir yoldaş bulmanız dileğiyle."Ve bir yayın daha burada bitmişti. Arkamda bıraktığım Eylül Akşamı şarkısı dışında ev ürkütücü derecede sessizdi.
Sessiz olmasını seviyordum elbette çünkü bu hayatı kendime ben seçmiştim. Fakat bazen yalnızlık hissi vurmuyor değildi.
Birisiyle aynı havayı solumak, ağladığımda ya da canım acıdığında birisine sımsıkı sarılmak bunlar aradığım şeylerdi. Ve asla sahip olamayacağım şeyler.
Koltuğun kenarında gördüğüm polar battaniyemle gözlerim yine dolu dolu olmuştu. O benim bebeklik battaniyemdi. Her ne kadar artık vücudumu tamamen örtmese de onun bana verdiği sıcaklık anne sıcaklığıydı.
Battaniyenin köşesindeki işlemeye ilişti gözüm. Tek bir düz çizgi. Annem işlemişti. Çok basit gibi görünüyor olabilirdi. Ama Elif'den almıştı manasını. Dimdik, asla yıkılmayan, kimsenin yıkmaya gücünün yetmeyeceği bir anlamı vardı. Bendim o.
Annemin gözünde hep güçlüydüm. Ah... Şu an yanımda olmasına o kadar ihtiyacım vardı ki...
Duyduğum kapı sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Bu saatte kim gelebilirdi ki? Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Korkarak kapıya doğru yöneldim. Kolu çevirip yavaşça açtığımda bana bakan o gözlere bakakaldım.
"Y-y Yiğit?" dedim şaşırarak.
O da bir an şaşırmış olacak ki yüzündeki gülümseme gitmişti.
"Sen ağladın mı?"
Farkında bile değildim.Yaşadığım duygu yoğunluğundan olsa gerek çeşmeleri açık bıraktığımı düşünmemiştim.
Elimle gözaltlarımı sildikten sonra yanıtlamaya karar verdim.
"Bir şey yok. Sen neden geldin? Yani bu saatte? Önemli bir şey yok umarım?"
"Düşündüm de bana olan pizza borcunu kapatabiliriz yanılmıyorsam aynı gün ve aynı saatteyiz değil mi?" dedi gülerek.
Yüzümün hali hakkında çok üstelememesi sevindirmişti beni.
"Çok isterdim ama ne pizza malzemelerim ne de yapacak gücüm var."
"Ben de bunları düşünerek seni yormamaya karar verdim ve bunu getirdim."
Bir pizza kutusunu bana doğru uzatınca bu kadar ısrarcı olmasına şaşırmıştım ama belli etmemeye özen göstermiştim.
"Peki... Kolalar da benden o zaman, hadi gir sen yabancı değilsin." dedim gülerek.
Aman ne komik Elif.Yiğit merdivenleri çıkarken bende arkasından ilerliyordum.
"Sen pizzaları aç bende kolaları getireyim." dedim çabucak.
Yüzüme gözüme bakmam gerekiyordu. Aynadaki yansımama bakınca derin bir nefes verdim. O kadar kötü görünmüyordu. Biraz gözlerim kızarmıştı o kadar. Ağlamamı anlamış olması gayet normal bir şeydi.