Kızım. Söylemesi ne kadar kolay duruyor aslında. Normal insanlar bu kelimeyi duyunca ağızları kulaklarına varır, ama bende öyle olmuyordu işte. Duyduğum anın üzerinden kaç dakika geçmişti bilmiyorum. Ama kalbime bir taşın oturduğunu hissediyordum. Yiğit defalarca onunla konuşmam için ısrar etmişti. Fakat konuşamıyordum işte.
Yiğit kollarını belime dolayıp beni kendine doğru çektiğinde o bilindik kokusuna sığınmıştım. O kokunun beni sarıp sarmalamasını, kucaklayıp başka diyarlara götürmesini istiyordum. O karanlık kötü günlere değil. Aynılarını bir daha kaldıramazdım çünkü.
"Her zaman yanındayım. Ne oldu, kiminle konuştun bilmiyorum ama yanındayım bunu sakın unutma."
Yiğit'in şefkat dolu sesi ağlamamı daha da kuvvetlendirmişti. Ona bunu yapmaya hakkım yoktu.
"Arayan... Babamdı." dedim hıçkırıklarım arasında.
Yiğit'in saçımı okşayan eli duyduğu cümleyle durmuştu. O da ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Olacakları bilen tek kişi Sezgin Bey'di. Ölüm meleğim... Öz babam...
"Elif... Bundan sonra benimle kalmanı istiyorum. Benim evimde. Karar verme hakkına da sahip değilsin. Bir kere aldığın kararla beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştın, buna bir daha izin vermem."
Yiğit'in söyledikleri üzerine ağzımdan sadece bir 'peki' çıktı. Birkaç saat daha çadırda kaldıktan sonra Yiğit'in evine gitmek için yola koyulduk. Gitmeden önce evden birkaç kıyafet almayı da ihmal etmedim. Belki de bir daha hiç buraya gelemeyecektim.
Yiğit arabayı garaja park ettikten sonra beni elimden tutup eve doğru sürükledi. İlk geldiğimde baygın olduğum için çok fazla anlayamamıştım. Buraya ev demek hakaret olurdu. Tek kelimeyle harikaydı. Mal sahibine benzermiş lafının buradan türediğini düşünmeye başlamıştım.
Yiğit bana kalabileceğim bir oda göstermişti. Burası da siyah mavi ağırlıklıydı. Bu adam egoist falan mıydı? Her yerde gözlerinin rengini kullanmak istemiş?
"Aşağıda yemeklik bir şeyler var mı ona bakmaya gidiyorum ben. İşini halledince yanıma gelirsin." dedi Yiğit ve odadan çıkıp gitti.
Evden aldığım çantadan eşofmanlarımı çıkarıp üzerime geçirdim. Biraz rahatlamak için banyoyu aramaya başladım. Çok fazla kapı vardı. Ama dikkatimi koridorun sonundaki mavi kapılı olan çekmişti.
Merakıma yenik düşüp kapıyı açtım. İçeri girdiğimde ışığı yakmak için düğmeyi aradım. Odanın içi aydınlandığında hayranlığıma engel olamadım.
Mavinin her tonu bu odadaydı. Attığınız her adım denizde ilerlemek gibiydi. Duvarda asılı olan tabloya bakınca bu odanın Yiğit'in odası olduğunu anladım. Tablo onun için çizilmişti. Sadece gözleri vardı tabloda. Kim yaptıysa büyük emek vermiş olmalıydı. Çünkü Yiğit sanki gerçekten karşınızda size bakıyormuş gibiydi. Odanın içinde bir iki tur attığımda yatağın kenarındaki gitara takıldı gözüm. Yiğit gitar mı çalıyordu? Hiç söylememişti.
Odayı gezmeye devam ettiğimde siyah bir defter dikkatimi çekti bu sefer. Günlük falan tutmuş olamazdı değil mi? Yaptığımın yanlış olduğunu bilerek defteri kurcalamaya başladım. Sadece tarih ve saat aralıkları yazılıydı. Kimisinin yanında tik işaretleri vardı, kimisinin üzgün surat kimisinin de kalp.
Belime dolanan iki el ile korktum.
"İnsanların özel eşyalarını kurcalamaman gerektiğini kimse söylemedi mi sana?"
Yiğit boyun girintime doğru nefesini verdikçe huylanmıştım. Arkamı dönüp yüzüne doğru bakmaya başladım.
"Şey... Ben özür dilerim. Banyoyu arıyordum sonra odanın kapısı... Dikkatimi çekti."