Bölüm 22: Gitme

202 24 4
                                    

Bölüm şarkısını sahneyle birlikte dinlemenizi tavsiye ederim. Açmanız gereken yeri anlayacağınızdan eminim :) Bölüm şarkısında bana yardımcı olan Anıl'a da teşekkür ederim :) Keyifli okumalar :*

Koşmaktan yorulursunuz... Yürümekten... Sevmekten... Özlemekten... Ağlamaktan... Peki, hayattan yorulur musunuz? Ben yoruluyorum.

Çocukken en masum dileğim ailemle uzun, güzel bir ömre sahip olmaktı. Ya şimdi? Ölmek için yalvarıyordum Allah'a. Saç diplerim yorgundu... Tırnak uçlarım... Göz diplerim... Kollarım... İki adım atsam kırılacak gibi olan bacaklarım... Sol yanım... Yorgunduk hepimiz.

Günlerdir neler yaşadığımı düşünüyorum bu dört duvar arasında. Tepemdeki lambadan başka bir şey olmayan beton yığınından mıdır yoksa burada yaşadıklarımdan mıdır bilmiyorum ama burasını mezarım olarak benimsemiştim. Her gün bir parça toprak ekiliyordu üzerime. Gömülüyordum en dibe kadar.

Yattığım yerden zar zor doğrulup sırtımı duvara yasladım. Dizlerimi karnıma doğru çektiğimde eski gücümün yerinde olmadığını fark ettim.

Kollarımı ışığın altına doğru uzattığımda midemin bulandığını hissettim. Babamın kollarımı sıktığı yerlerde parmak izleri çıkmıştı.

Morluklar birbiri ardına sıralanmış sanki bir yol oluşturmuş gibiydi. Ölüme gittiğim yol... Nedense bu fikir yüzüme ufak bir tebessümün yerleşmesine sebep olmuştu. Yaşamak için bu yaşıma kadar delisiye koşan ben kendimi tren raylarının üstüne atmış, bir trenin gelip beni yok etmesini bekliyordum. Günler içinde neler değişiyordu ama!

Bakışlarımı kollarımdan ayırıp bacaklarıma indirdiğimde yine aynı his mideme oturmuştu. Kurumuş kan izleri... Vurduğu kemerin izleri... Yer yer indirdiği sopaların izleri... Bileğimdeki dövmem bile morluktan görünmez hale gelmişti.

Kapının gıcırdama sesiyle olduğum yere daha da sindim. Soğuğa alışmış olabilirdim belki ama bu ses... Dünyanın en iyi korku filmlerini bile aratmayacak cinstendi.

Yaklaşan adım sesleri kulağımda yer edinirken gözlerimi yere odaklamıştım.

"Nasılsın?" dedi Semih sanki çok umurundaymışım gibi.

Gözlerimi yerden ayırıp gözlerine diktiğimde onun da en az benim kadar bitik halde olduğunu gördüm.

"İyiyim." dedim gülerek.

İyiydim evet, berbatlıklar içinde bir iyi. Hatta belki de mükemmeldim, neden olmasın?

Semih'in bana acıyan gözlerle baktığını fark ettiğimde başımı başka bir tarafa çevirdim.

Elinde tuttuğu bir ayna ile telefonu önüme bıraktığında kaşlarımı anlamamış bir şekilde çattım.

"Patron bunları kullanabileceğini söyledi."

Yine babam ve oyunları... Başımı iki yanıma sallayarak Semih'in odadan çıkmasını bekledim bir süre. Başımda dikilmiş öylece beni bekliyordu. Uzun bir bekleyişin ardından hareketsiz kaldığımı görünce çıkmaya yeltendi.

"İstediğin bir şey var mı?" dedi kapıyı arkasından kapatmadan önce.

"Var." dedim başımı tekrar ona çevirirken.

"Bugünün tarihini söyler misin?"

"2 Kasım." diyerek dışarı çıktı Semih.

2 Kasım... Bir aya yakındır buradaydım demek ki.

Yiğit geldi aklıma bir anda.

Ah... Kokusunu hatırlamaya çalıştım önce ama hatırlayamıyordum. Bir tutam kokusu için bütün oksijenimi feda edebilirdim.

YoldaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin