İki çeşit kaybetmek vardır. Birincisi tekrar bulacağını bildiğin kaybetmek, ikincisi ise sonsuza dek arasanda bulamayacağın kaybetmek.
Büyüdükçe kaybettiğimiz şeyler de değişiyor. Mesela ben küçükken silgimi ve evin anahtarlarını kaybederdim. Bazen cüzdanımı, bazen de boya kalemlerimi.
Sonraları benim için daha kötü hal almaya başlamıştı. Soyadımı kaybetmiştim, annemi, babamı, neşe içinde geçen hayatımı kaybetmiştim.
Şimdi ise uzun zamandır sahip olduğum tek şeyi, Yiğit'i kaybediyordum. Avuçlarımda eriyen bir buz parçasıydı o. Her saniye benden kayboluşunu, damla damla parmaklarımın arasından gidişini izliyordum.
Bu hisse ilk ona her şeyi anlattığımda bir şey demeden gittiğinde varmıştım. Şimdi yine aynı his bedenimi sarıp sarmalamıştı. Yiğit'in sevgilisi olduğunu söylediği, yaşça Yiğit'den büyük olduğunu düşündüğüm, sarışın ve cidden güzel olan bu kadının karşısında.
Kadının bana uzattığı ele kaç dakikadır bakıyorum bilmiyorum. O ise bu süre zarfında elini hiç çekmemişti. Kahkahalarıyla sanki benimle dalga geçiyordu.
Canan gülmeyi bırakıp elini çektiğinde Yiğit'e doğru bir adım attı. Yiğit'in kolları arasından çıkıp onları izlemeye başlamıştım.
Kendimi fazlalık gibi hissetmem doğru muydu? Geçmiş bitmiş bir intikam oyunuydu Yiğit'inki. Ama bizimki saf duygularla oluşan bir birliktelikti. Bu kadından korkmayacaktım. Yiğit için, her zaman savaşacaktım.
Canan, Yiğit'in yanağına bir öpücük kondurmaya çalıştığı sırada Yiğit geri çekilmişti. Sonunda bir şeyler yapmayı akıl etti dedim kendi kendime.
"Burada ne işin var Canan?" dedi en soğuk sesiyle.
"Hadi ama sevgilim. Beni özlememiş olamazsın."
"Bana sevgilim demeyi kes. Benim zaten bir sevgilim var." dedi Yiğit bu sefer elimi tutarken.
Açıkçası bu sözüyle çok mutlu olmuştum. Bu konuyu önceden konuşmuştuk ve o zaman kapandığını düşünmüştüm. Ama şimdi Yiğit'in o mükemmel dudaklarının arasından sevgilim kelimesinin çıkması dünyada duyabileceğim en güzel şarkı gibi gelmişti.
"Benim de vardı. Ama yine de birlikte olmuştuk değil mi?" dedi bu sefer vahşice.
Kastettiği kişi Yiğit'in babası olmalıydı. Bu sözle Yiğit'in tuttuğum elinin daha da sıkılaştığını hissettim. Canım acıyordu aslında ama o eli bırakmak yapacaklar listemde yer bile almıyordu.
"O sadece bir oyundu. Oynadık bitti."
Yiğit bu lafı başka bir kıza söyleseydi kız ağlayabilir, Yiğit'e vurmaya başlayabilir ya da ne kadar şerefsiz olduğu konusunda naralar atabilirdi. Ama Canan sadece güldü. Samimiyetten uzak bir gülmeydi bu.
"Sadece sen oynadın sevgilim. Benim için oyun daha yeni başlıyor." dedi Canan göz kırparak.
Arkasını dönüp yürümeye başladığı sırada arkasında topuk sesleri ve elleri artık bir bütün olmuş bizi bıraktı.
"Bunca zaman sonra neden şimdi geldi?" dedim ortamdaki sessizliği bozup yüzümü Yiğit'e dönerek.
"Şimdi gelmedi. Kısa bir süredir buradaydı."
"Yani sen... Biliyor muydun?" dedim şaşırarak.
"Evet."
Düşününce buna şaşırmamam gerektiği aklıma geldi. O Yiğit Derin'di. Uçan kuştan haberi vardı. Çünkü o ne kadar anlatmasa da kötü işlerle uğraştığı konusunda bir his vardı içimde. Ve bu kötü işler ona güçlü kaynaklar da sunuyor olmalıydı.
