Bölüm 14: Doğum Günü

270 31 6
                                    

Nerede, ne zaman hayata yeniden başlamak istesem geldiğim nokta yine aynı yer oluyordu. Geçmişin izleri yakama yapışmıştı bir kere ve asla rahat vermiyordu.

Mutlu olduğum her anı mahvetmeye hazır bir babam vardı ve beni dakikalar önce bu aletin tepesinde yapayalnız bırakmıştı.

Saniyeler birbirini kovalarken duyduğum sesle başımı aşağıya eğdim. Birisi beni arıyordu. Bir anda gülmeye başladım. Gerçekten ölmeme izin vermeyecekti. Acı çekişimi büyük bir keyifle izlemek istiyordu. Dönme dolabın tekrar çalışmasıyla aşağı doğru inmeye başlamıştım. Kabinden indiğimde bana doğru gelen o iki okyanus mavisi gözleri gördüm. Bana sarıldığında kendimi yine o güven duygusuyla dolarken buldum.

"O herifi geberteceğim. Sana bu yaptıklarının hesabını soracağım, işte o gün doğduğuna pişman olacak şerefsiz!" dedi Yiğit çok sinirli bir şekilde.

"O bir şey yapmadı. Hepsi benim suçum." dedim ona sarılırken.

"Kendini suçlamaktan vazgeç. Sen onun kızısın, her ne yapmış olsan bile bu gerçek değişmeyecek."

"Annemi öldürmüş olsam bile mi?" dedim ağlarken.

Saçlarımla oynayan eli durmuştu. Bu itirafı ona önceden de yapmıştım ama nedenini hiç sormamıştı. Belki de zamanını bekliyordu bilmiyorum.

"Anneni öldürmüş olsan bile." dedi Yiğit geçen saniyeler sonunda. Zorlukla konuştuğunu hissedebiliyordum.

"Hadi gidelim artık buradan." dedi birbirimizden ayrılırken.

Beni kolunun altına almış yürümeme yardım ediyordu. Arabadaki yerlerimizi aldığımızda eve gitmek istemediğimi söyledim. Bu yüzden de bir kafeye gitmek üzere yola koyulduk.

Yiğit İstanbul'u benden iyi biliyordu. Şu son 5-6 ay öncesine kadar asosyal bir hayat sürdüğüm için mekan seçimini de ona bırakıyordum. Saatin biraz geç olmasından dolayı kafede tek tük insanlar vardı. İlk kez tamamiyle gördüğüm Boğaz manzarasından etkilenmiştim. Yiğit kendine bir kahve bana da bir yeşil çay söylemişti.

"Manzara çok güzel." dedim köprünün o ışıklı halini göstererek.

"Bencede." dedi Yiğit gözlerimin içine bakarken.

Utanmıştım. Aslında çoğu zaman odun olan bir karakteri vardı. Fakat öyle zamanlar geliyordu ki ağzından çıkan lafların telif hakkının ona ait olduğu konusunda şüpheleniyordunuz.

Siparişler gelene kadar kısa bir sessizlik olmuştu. Çayın sıcaklığının içimi ısıttığını hissettim. Boğazım kurumuştu. Eve gitmemekle iyi bir karar aldığım için kendimi tebrik ettim.

"Artık... Her şeyi anlatmaya başlamaya ne dersin?" dedi Yiğit de kahvesinden yudumunu aldıktan sonra.

İtiraz etmeden anlatmaya koyuldum. Annemin yükseklik korkusunun olduğunu fakat yine de onu dönme dolaba bindirdiğimi, indikten sonra başının döndüğünü söylemesi üzerine bir anda yere yığıldığını, o günden itibaren babamın bana işkence ettiğini anlattım. Tüm ciddiyetiyle beni dinliyor ve lafımı hiç kesmiyordu. Bu hoşuma gitmişti.

Elimi o merakla sorduğu dövmenin üzerine koyarak anlatmaya devam ettim.

"İşte bu da yaptıklarının en ağırıydı. Kendisinin doktor olmasına rağmen o bıçağı sapladıktan sonra bana yardım etmedi. Pişman olmamıştı Yiğit. Aile doktorumuzu arayıp bana tedavi etmesini istediğinde umutlanmıştım. Beni hala sevdiğini, bana acıdığını düşünmüştüm. Asıl sebebini geçen gün öğrendim. Hastaneden çıktığım gün."

YoldaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin