Bölüm 18: Seni Seviyorum

193 27 0
                                    

Her kelimenin, her cümlenin kişiden kişiye göre değişen bir anlamı vardır. Mesela sen birine seni seviyorum dersin ama hislerin arkadaşçadır. Ama belki de söylediğin kişi sana yıllardır âşıktır ve o iki kelime ile ona dünyaları vermişsindir.

Bende şuan Canan'ın bana söylediklerinin anlamını kurcalıyordum. Aslına bakarsanız polyannacılık yapmaya çalıştığım da söylenebilirdi. Tabiki de bu konuda başarısız oluyordum, o ayrı mesele.

Sevgilimle benim yapacak işlerimiz var demişti Canan. O öyle söyleyince nefes borum sanki düğümlenmişti. Boğulacak gibiydim. Tek başıma bu lanet olası odadaydım ve kapıda beni bekleyen iki gözetmenim vardı.

Yukarıda neler olduğunu öğrenmem gerekiyordu ve bunu yapabilmemin tek yolu buradan çıkmaktı. Aklıma gelen ilk planla bağırmaya başladım.

"Yardım edin! Ölüyorum!"

Dizlerimin üzerine çöküp karnım ağrıyormuş gibi yapmaya başlamıştım. Kapının açılmasıyla içeriye giren bir çift siyah ayakkabı gördüm.

"Hey, neyin var, ne bağırıp duruyorsun?" dedi. Kafamı kaldırıp yüzüne canım acıyormuş gibi bakmıştım. Kapıda bekleyenlerden biriydi bu.

"Karnım ağrıyor, bilirsin kız meseleleri." dedim ona tutunmaya çalışırken.

Başka bir zaman olsa utancımdan kızarabilirdim ama şuan bunu düşünecek durumda değildim. Hızlı hareket etmek zorundaydım.

Adamın duyduklarıyla afallamasını fırsat bilip müsait bir yerine tekmeyi geçirmiştim. Ağzından kaçan acı çığlıktan dolayı ne kadar üzülsem de bunu ona yapmam gerekiyordu.

Kapıya doğru koştuğum sırada ikinci için hamle yapacaktım ki orada olmadığını gördüm. Lavaboya falan gitmiş olmalıydı.

Hızlıca odadan çıkıp merdivenlere doğru yöneldim. Üst katta bir sürü oda vardı. Ahşap yüzeyin üzerinde yavaş adımlarla ilerlerken biri hariç diğer tüm kapıların açık olduğunu fark ettim.

Kapının önüne geldiğimde içeriyi dinlemeye başladım.

Sesler kesik kesik geliyordu ama burasının doğru yer olduğuna emindim. Çünkü içeriden Yiğit'in sesi geliyordu.

"Benden uzak dur. Bizden uzak dur." dedi Yiğit.

"Hadi ama o günlerimizi ne çabuk unuttun?" dedi Canan.

Hala Yiğit için çırpınması beni rahatsız ediyordu.

Yiğit'in verdiği cevabı ise duyamamıştım. Zaten bende şans olsa!

"O kız tatmin ediyor mu bari seni?" dedi bu sefer Canan.

Böyle işleri ben daha cümle içinde kuramazken bu kadın ne hakla ilişkimizi sorgulayabiliyordu.

"Sanane, Canan." dedi Yiğit.

İşte benim erkeğim!

"Yoksa siz hala..." dedi Canan ve arkasından o meşhur kahkahasını atmayı ihmal etmemişti.

Bu iş gerçekten bu kadar önemli miydi? Ben aramızda sorun olmayacağını düşünüyordum.

"Sanane dedim Canan. Kes artık."

"Sana iyi geliyorum, bunu biliyorsun."

Bu kadar yeter dedim kendi kendime. Cesareti nereden almıştım bilmiyorum ama kendimi bir anda odanın içinde bulmuştum.

Canan bir eliyle Yiğit'in kolunu okşuyordu ve bu manzara bütün kıskançlık hücrelerimi ayağa kaldırmıştı.

"Seni orospu! Ne oldu babası bakmadı suratına, sende tekrar yamanmaya mı geldin?" dedim hışımla Yiğit'in yanına geçerken.

Canan'ın Yiğit'e değen elini itmeyi de unutmamıştım tabii.

"Küçük, asi bir kız. Ne kadar korktum bilemezsin ufaklık." dedi Canan yine gülerken.

Kadın kahkaha makinesi gibiydi. Sanki üzerinde bir tuş varmış da her cümlesinin sonunda ona basıyordu.

"Bana istediğini söyleyebilirsin, ilgilenmiyorum. Ama şunu bil, Yiğit benim ve sana kaptırmak gibi bir niyetim yok." dedim Yiğit'in ellerini sıkıca tutarken.

Bu sahiplenişimle Yiğit'in yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. İki kadın onun için tartışıyordu burada nasıl hoşuna gitmesin?

"Tatlım, sanırım onun için çok geç. Çünkü Yiğit bana ait. Anladın?"

Canan'ın kast ettiğini anlamamla üzerine çullanmam bir olmuştu. Sarı saçlarını elime doladığım gibi çığlık atmıştı. Yiğit beni ondan çekmeye çalışıyordu ama deli gücü gelmişti bir kere.

"Bırak saçlarımı seni aptal!" dedi acı çeken bir sesle.

"Bırakırım, ama sende Yiğit'i bırakacaksın tamam mı? Eğer bırakmazsan bu saçlarını evimde vileda yerine kullanmaktan büyük zevk duyarım, tatlım." dedim tatlımın üstüne basarak.

Ellerimi geri çekip Yiğit'i kolundan tutup dışarı sürükledim. Arkadan hala Candan'ın sesleri geliyordu fakat aldırış etmiyordum.

Kalbim deli gibi çarparken arabanın yanına gelmiştik bile. Arabaya binmeden önce dolu bir nefes çektim içime. Sakinleşmem gerekiyordu. Yiğit ise kollarını bağlamış gülerek bana bakıyordu.

"Ne var?" dedim o sinirle.

"Havada diyorum." dedi derin bir nefes alırken. "Kıskançlık kokusu var."

"Dalga geçmesene ya!"

"Dalga denizde olur güzelim. "

"Gerçekten mi Yiğit?" dedim gözlerimi devirerek.

"İçeride yaptıkların neydi öyle, ben bile korktum." dedi bu sefer.

Hala gülüyordu. Tamam, yakışıklısın gülmek yakışıyor da bizdeki de kalp be. Yapma şöyle şeyler.

"Cidden mi? İyi miydi? Çocukça falan değildi yani?"

"Hoşuma gitti benim." dedi bu sefer kollarını belime dolarken. "Yani benim için bir şeyler yapman."

"O kadar önemli bir şey değil canım, kim olsa aynısını yapardı." dedim gülerek.

Sinirim geçmişti. Yiğit'in kollarında huzur buluyordum.

"Hayır, Elif. Yapmazdı. Bu zamana kadar bana kimse sahip çıkmamıştı. Bu yaptığın... Benim için önemli."

Dudaklarını dudaklarıma bastırırken yaptığım şeyi düşündüm. Sevdiğim adam için kavgaya girmiştim ben. Bunun benim için de anlamı büyüktü.

Dudaklarımız ayrıldığında birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk. Gökyüzünde bir anda beliren şimşekler ve ardından başlayan yağmurla gerçekten romantik bir an yakalamıştık.

"Seni sevmeme izin verdiğin için teşekkür ederim." dedi Yiğit yüzünü tekrar bana yaklaştırarak.

Bu cümlenin tek bir anlamı vardı. Sadece onun ve benim anlayabileceği bir anlam.

Seni seviyorum...

Bir günde iki bölüm! Umarım bekletmem yüzünden beni böylelikle affetmişsinizdir.

Arkadaşlar hikayeden kesitler alıp sosyal medya hesaplarınızda paylaşabilirsiniz, destek olmaya devam edin lütfen sizlere ihtiyacımız var!

Bölüm hakkında yorum ve oylarınızı bekliyorum. Sizleri çok seviyorum :)

YoldaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin