Karşımdaki kelimelere bakarken kanım çekilmiş gibiydi. Gözlerimin kararmaya başladığını hissettiğimde kendime engel olmaya çalıştım.
Artık ondan da, oyunlarından da sıkılmıştım. Her ne olursa olsun ben onun kızıydım. Onun kanındandım. Yapmadığım bir şey için beni suçlayamazdı. Lanet olası bir kalp kriziydi işte.
Kâğıdı elimde buruşturup odanın en köşesine doğru fırlattığımda Yiğit ve Serkan bana şaşkın gözlerle bakıyordu.
"Yenge, çıldırdı." dedi Serkan.
Açıkçası bu lafıyla gülmüştüm. Hatta kahkaha attım bile diyebilirim. Ben karnım ağrıyana kadar gülerken ikisi de hala bana bakıyordu.
"Sakin olun. Kafayı falan yemedim. Çıkmıyor muyuz?" dedim gülmemi durdurup en sakin ses tonumu takınarak.
Yiğit, Serkan'a dışarı çıkması için el işareti yapmıştı. Bu da ciddi bir konu konuşacağımız manasına geliyordu. Dikkatli gözlerle onu izlerken ne hakkında konuşacağımızı biliyordum.
"Ne oldu? Ne yazıyordu o kağıtta?" dedi yatakta yanıma gelirken.
"Babam... Yine saçmalamış." dedim bıkkın bir ses tonuyla.
Yiğit konuşma tarzıma şaşırmış olacak ki tek kaşını havaya kaldırıp bana baktı. Başka zaman olsa şu halde yanaklarını ellerimle sıkıp öpebilirdim çünkü bu haliyle çok tatlı oluyordu. Ama işin ciddiyetini, kafamdaki planları Yiğit'e anlatmam gerekiyordu bu yüzden de şımarmaya hiç gerek yoktu.
"Yiğit... Senden bana yardım etmeni istiyorum. Babama kendimi kanıtlamam lazım. Suçsuz olduğum konusunda."
Yiğit havada olan kaşını daha da kaldırarak yüzüme merakla bakıyordu.
Onu daha da fazla merak ettirmemek için oturduğum yerde bağdaş kurup sakince kafamdan geçenleri anlattım.
Aralarda bana deli misin sen? bakışı atmıştı ama her şey için değerdi.
Yiğit ile konuşmamızı bitirip onu zar zor ikna ettikten sonra Yiğit giyinmeme izin verip odadan ayrıldı.
Lanet olası hastane gömleğinden kurtulup kendimi kapıdan dışarı attığımda şaşkınlığım bir kez daha yükselişe geçti.
Burası Yiğit'in Ev'iydi. Benim sadece bir avuç serserinin toplandığı bir yer sandığım Ev. Bunca zamandır nerede olduğumu düşünüp durmuştum. Hastane olmadığına emindim ama... Burası olacağı... Aklıma hiç gelmemişti.
Minik adımlarla çıkışa doğru ilerlediğimde Yiğit'i gördüm. Yanındaki iri yarı bir adamla bir şeyler konuşuyordu. Beni görünce yine o baktıkça doyamadığım gülümsemesi yüzüne yayıldı. Adımlarımı sıklaştırıp yanına geldiğimde bana uzattığı koluna girdim.
Yanındaki adam çoktan gitmişti.
Arabaya doğru ilerlediğimizde artık kış aylarına yaklaştığımızdan dolayı üşümüştüm. Yiğit de bunu anlamış olacaktı ki adımlarını hızlandırıp beni kendine daha çok çekmişti.
Yeni olduğunu düşündüğüm lacivert spor arabasına bindiğimizde Yiğit klimayı açmıştı. İçeriye dolan sıcak hava ile daha da kendime gelmiştim.
Koltukta iyice gömülüp başımı cama doğru çevirdiğimde yanağımda hissettiğim ıslaklıkla Yiğit'e döndüm.
"Bu ne içindi?" dedim gülen gözlerle bana bakarken.
"İçimden geldi." dedi aynı yere bir kez daha öpücük kondururken.
Kıkırdayıp başımı tekrar cama yasladığımda Yiğit de arabayı çalıştırmıştı. İstanbul sokaklarında bir o yana bir bu yana giderken hava kararmaya başlamıştı.