Bölüm 17: Kapan

187 28 0
                                    

Size üzüntüden başka bir şey vermeyen birine acır mıydınız? Ben acıyordum. Ölmemi merakla bekleyen o iki yeşil göz şimdi bana yardım etmem için yalvarıyordu.

Sesli bir şekilde ağlamaya başladığımda betonun soğukluğunu bütün hücrelerimde hissettim. Babam orada, tam karşımda Yiğit'in son hamlesi ile gözlerini yummuştu.

"Elif... Senin ne işin var burada?" dedi soluk soluğa Yiğit. Şaşkınlığını yüzünden okuyabiliyordum.

Uzandığım yerden kalkıp duvarın köşesine doğru sindim.

"Babamın burada ne işi var?" dedim hıçkırarak.

Yiğit birkaç adımda yanıma gelmiş o da benim gibi sırtını duvara yaslamıştı.

"Canan'ı bulup karşımıza getiren buymuş." dedi tiksinerek babamı gösterirken.

Bu hareketi ağlamamı daha da şiddetlendirmişti. Bahsettiği kişi benim babamdı. İyi insan değildi, biliyorum. Bana milyarlarca kötülük de yapmıştı, bunu da biliyorum. Ama her ne olursa olsun o benim babamdı. Bu fikri yıllarca hazmedememiştim. Şimdi ise somut bir şekilde karşımda duruyordu.

Ben her ne kadar ondan nefret etmiş olsam da asla ondan vazgeçmemiştim. Yiğit'in bu yaptığına akıl erdiremiyordum.

"O da bunu hak etti, öyle mi?" dedim ağlamayı bırakıp gözlerimin altını silerken.

"Hak ediyor biliyorsun. Aynı sana yaptıklarını bildiğin gibi."

Soğukkanlılıkla verdiği bu cevap beni ürkütmüştü. Yiğit gerçekten karanlık bir adamdı. Bunca zaman bunu görememiştim ama artık görebiliyordum.

"O benim babam." dedim bu sefer çatallaşan sesimle.

Dokunsalar ağlarım dedikleri bu olsa gerekti.

"Bu işin seninle alakası yok Elif. Benimle ilgili bir işe kalkıştı, biz de kalkışmaması gerektiğini gösterdik."

"Biz? Siz kimsiniz, bir avuç serseri falan mı?"

Evet, artık kızmıştım. Bu o değildi. Olamazdı. Olduğum yerden kalkıp odanın içinde volta atmaya başladım. Yiğit'in sakinliği beni daha da kızdırıyordu. Hala orada oturuyor karşısındaki kapıya boş bir şekilde bakıyordu.

"Öyle demek istiyorsan diyebilirsin. Fakat sadece benim yanımda. Diğerleri benim kadar anlayışla karşılamayabilir."

Ellerini saçlarının arasına geçirdiğinde parmaklarının ıslandığı gördüm. Terden sırılsıklamdı. Tüm gücünü babamın üzerinde kullanmış olmalıydı. Bu düşünceyle başımı tekrar babama çevirdim. Sandalyeye bağlı bir şekilde öylece yatıyordu.

"Hastaneye gitmesi gerekiyor." dedim yanına gidip yüzündeki kanları tişörtümüz ucuyla temizlemeye çalışırken.

Yiğit cevap vermemişti.

"Sana hastaneye gitmesi gerekiyor dedim!"

Çıldırmak üzereydim. Nasıl bu kadar gamsız olabiliyordu?

"Senin de gitmen gerekiyordu!"

Yiğit bunu hangi ara geldiğini bilmediğim zaman kollarımı sıkıca tuttuğunda söylemişti. Afallamıştım. Neden beni yaşadıklarımla karar vermeye zorluyordu ki?

"Onu düşünmeyi kes artık! Senin yanında olan benim! Canan'ı buraya neden getirdi sanıyorsun? Yine canını yakmak isteyecek ve inan, senin canını biri yakmaya kalkarsa onu yaktığı o ateşte küle çeviririm!"

Yiğit'e sarıldığım sırada ağlamam tekrar şiddetlenmişti. Her damla benden bir şeyler götürüyor gibiydi. Doğru söylüyordu. Babam ve Canan'ın yakın zamanlarda ortaya çıkmaları tesadüf olamazdı.

YoldaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin