Yüzüme vuran güneş ışığı ile gözlerimi araladım. Ellerimi gözlerime götürüp ovaladıktan sonra yatakta oturur pozisyona geçtim.
Uyuyakalmış olmalıydım.
Dün Louis'e annemin Zayn'e ne yaptığını sormuş olsam da cevap vermeyip odayı terk etmişti. Sonra da tekrar uğramadı zaten. Bende madem kaçamıyorum, bari yemek yiyeyim felsefesine uyup Liam'ın getirdiği her şeyi sildim süpürdüm.
Omuzlarım ağrıyordu. Ayağa kalkıp bir kaç esneme hareketi yaptım. Kafamı yukarı kaldırdığımda floresan lambanın yandığını gördüm. Fobim nedeniyle lamba açık uyuyordum. Elimi uzatıp lambayı kapatmak istedim. İsraf olmasın diye.
Ya da dur ya, banane! Olursa olsun.
Hem beni kaçıracaklar, ki bir nevi kendi ayağımla gelmiş olsam da bu iş kaçırmaya girer, hem de o pisliklerin lambalarının israfını düşüneceğim öyle mi?
Ah! Kaçırma kelimesi her aklıma geldiğinde sinir kat sayılarım tavan yapıyordu.
Beni bodruma kilitlediği zaman muhtemelen dağıtmış olduğum odayı tekrar düzenleten Zayn, ve kaçırıldım kelimesini bir araya getiren beynim bana komut verdi.
Dağıt şu odayı lanet olası!
Tabi ya dünden beri salaklar gibi uslu uslu oturup yemek yemiş ve sonra yatmıştım. Ben bu muydum? Tabi ki hayır!
Hızla arkamı dönüp bir şeyler parçalamak için etrafa göz attım. Ama sonra gözüm dün uğraşıp açamadığım kilitli beyaz şifonyere kaydı. Odayı sonra da dağıtabilirdim. Bu çekmeceyi açacaktım. O kadar!
Hızla şifonyerin yanına gidip diz çöktüm ve oturdum. Bir kaç kere çekmeme rağmen çekmece açılmadı.
Ne yapsam da açsam?
Tel toka.
İç sesime hak verip elimi saçıma götürdüm. Elime geçen tel tokayı bin bir güçlükle saçımdan çıkardıktan sonra - ki bir kaç saç telim tokada kaldı.- çekmecenin kilit yerine tokayı soktum. Film veya dizilerde insanlar kolaylıkla açabiliyordu böyle şeyleri. Tak tel tokayı, çevir hop kapiş açıldı. Sadece bunları yapmam gerekliydi işte.
Tel tokayı bir kaç kere çevirdim. Taktım, çıkardım.
Olmadı. Gene taktım, çıkardım.
Yok. Hiç bir şey olmadı. Hatta toka yamuldu.
Tanrım! Filmlerde kolay olan şey şimdi niye zordu ki?
Tokayı odanın herhangi bir köşesine fırlattıktan sonra şifonyere daha da yaklaştım. Nasıl açabilirdim acaba?
"Nasıl açabilirim ki seni?"
"Anahtarla"
Gelen ses ile yerimden zıpladım. Az önce şifonyer mi benimle konuşmuştu?
Ya da sen bunamışsındır?
İç sesime göz devirmekle yetindim.
"Sen benimle nasıl konuştun? Şifonyerler konuşamaz ki."
Arkamdan gelen baya sesli kahkaha ile yavaşça arkamı döndüm. Çakma sarışın olduğu her halinden belli olan çocuk, resmen yere yatmış ayıla bayıla bana gülüyordu.
Tabi ya, abi varya harbi salağım bende ha.
'Sen benimle nasıl konuştun? Şifonyerler konuşamaz ki?' bu ne malca bir şeydir.
Sanırım kilidi açmaya çok fazla kendimi kapıtırınca, sarışının odaya girdiğini duymamışım. Kaçırılmanın verdiği psikolojiyle de şifonyer konuştu sanmışım.