"Hayır," dedim güçlükle.
"Size bir şey anlatmak zorunda değilim."
Ellerimi birbirlerine kenetleyip rastgele kucağıma bıraktım. Odadaki herkesin gözü bendeydi.
"O cesedi şans eseri bulmuş olamazsın Amelia. Şimde bize doğ-"
"Neler oluyor burada? Parrish, Amelia'yı odama götür."
Bileğimi sıkan kelepçelerin verdiği metal soğukluğu kaybolurken Parrish'in kelepçeleri çıkarmış olduğunu fark ettim. Ne olduğunu bilmek isteyen gözlerini üzerimde gezdiriyordu. Şerif elindeki eşyalarımın olduğu poşet ile içeri girip poşeti masanın üzerine bıraktı. Ardından masaya yaslanıp bana baktı.
"Amelia?"
Söylediklerini duyuyordum. Sadece cevap vermek istemiyorum. Parrish elindeki kelepçeyi bir kenara bırakıp tam önüme çöktü. Dolmuş gözlerimle gözlerinin içine baktım. Her şeyi bilmek isteyen bakışlarının yerini bana acıyan bakışları almıştı. Elleriyle ellerimi kavrayıp bana güven vermek istercesine sıktı.
"Sorun yok Amelia, güvendesin."
Güvende miyim bilmiyorum. Kendimi güvende hissetmiyorum. Burnumu çekip gözlerimi kaçırdım. Titreyen dudaklarım her an ağlayacağımın belirtisiydi. Şuan tek yapmak istediğim anneme sarılıp ağlamaktı ama görünüşe göre tek başıma ağlayacağım. Bir Şerif Departmanında.
"O-onu tek başıma bulmadım. Lydia ve Allison ile birlikte bulmuştuk." dedim hıçkırıklar eşliğinde ve dediklerimi anlamış olmalarını umdum.
"Lydia ve Allison nerede?"
"Lydia ve Allison nerede Amelia?"
Lydia ve Allison'nın adı kulaklarımda yankılanırken hıçkırıklarım dahada arttı. Kendi sesimden başka bir şey duyamaz olmuştum.
"Stiles ile konuşmak istiyorum. Stiles ile konuşacağım!" diye bağırdım en sonunda.
Stiles ile konuşmak istiyorum. Stiles ile konuşacağım...
*
Beynimin içinde yankılanan kelimeler delirmeme sebep olacak şekilde şiddetini arttırmıştı. Öfkemi kontrol edemeyip tekmeleyecek bir şeyler aradım ama aptal duvarlardan başka hiç bir şey yoktu. Ayağım duvara sertçe çarpıp dengemi kaybetmeme sebep olurken duvarın kenarına çöktüm. Ayağımı kırmış olabilirdim. Ya da kemiğimi çatlatmış ama inanın bu umurumda değildi. Başta aşağı uyuşan bacağım umurumda değildi. Beynim zonkluyor. Ağlamaktan gözlerim şişmiş ve bu yetmiyormuş gibi morarmışlardı. Dudaklarımda aynı şekilde mosmordu ve rezalet bir haldeydim. Saçlarım birbirlerine girmiş, tenim kar gibi beyazlamıştı. Sanki ölü biriymişim gibi vücudum buz küpüne dönmüştü birde. Kafamın içi o kadar yoğundu ki bazen nefes almayı bile unuttuğum oluyordu. Kendimi bu psikolojik bozukluklardan kurtarmaya çalışmak adına başımı sağa-sola salladım.
"Amelia McCall'ın çıkış işlemlerini başlatın."
"Bir FBI ajanına karşı mı geliyorsunuz? Onu buradan çıkartmak için yeterli izin belgesine sahibim!"
Demir kapının ardında yankılanan tanıdık ses yerimden sıçramama sebep olmuştu. Yerden ve duvardan destek alarak tek ayağım üzerinde doğruldum. Demir kapı büyük bir gürültüyle açılırken iki çift tanıdık göz beni buldu. Ayağımdaki acıyı umursamadan annemin kollarına koştum. Acı barındıran sesim ile adını sayıklarken kollarını sıkıca bana sardı ve her şeyin geçeceğini söyledi.
*
"Kızımı önce üç kişiyi öldürmekle suçlayıp sonrada bir akıl hastanesine tıkıyorlar ve benim bundan yeni haberim oluyor!"
"Stilinski arayıp haber vermese ikinizin de söyleyeceği yokmuş."
Annem ve babam salonun ortasında volta atıp birbirlerine bağırıyor Scott ise onları susturmak adına bir şeyler söylüyor ama sonra laflarını geri yiyordu. İkisi de Scott'ı dinlemiyor.
Stiles elindeki evin anahtarları ile salona dalınca tüm gözler ona döndü.
"Yanlış bir zamanda mı geldim?"
Annem bunu normal karşılayıp tekrar tartışmaya dönerken babamda kısa süreli bir şaşkınlığın ardından tartışmaya geri döndü. Bende donuk bakışlarımı ikisi arasında gezdirip birinin beni fark etmesini beklemeye devam ettim. Fakat bu pek fazla sürmedi. Sabrım sınırına ulaşmış taşıyordu bile.
"Bu konuyu konuşarak benim daha fazla vicdan azabı çekmemi mi istiyorsunuz? Merak etmeyin buna gerek yok." dedim merdivenlere ulaştığımda.
"Yeterince vicdan azabı ve acı çekiyorum zaten."
Bu iğrenç oyuna alet olmaktan nefret ediyorum. Bu iğrenç acındırıcı kelimelerden de. Cesetlerin bulunduğu gün neredeyse o cesetlerin gerçekten onlara ait olduğunu sanıp ağlayacaktım. Düşüncesi bile korkunç.
2 Gün Önce/Amelia'nın Polis Sorgusu
"Amelia, Lydia ve Allison ile birlikteydin ve arabayı Lydia kullanıyordu. Doğru mu?"
Başımı olumlu anlamda salladım.
"Lydia arabayı ormanın ortasına götürdü. Neler oluyor diye bakmak için indiğiniz sırada cesedi gördünüz. Isaac Lahey'in cesedini."
Başımı tekrar olumlu anlamda salladım.
"Üç kişinin ağaçların arasından çıkıp size doğru geldiğini fark ettin ve korkup oradan koşarak kaçtın. Sonrada gelip cesedin yerini bize bildirdin."
"Başka bir şey olmadığına emin misin?"
Saatlerdir yaptığım gibi tek kelime etmeden başımı sallamakla yetindim. Sorgu odasının kapısı aniden açıldı ve içeri orta yaşlarda biri girdi.
"Ormanda iki kız cesedi bulundu. Cesetlerin Lydia Martin ve Allison Argent'a ait olduğu tahmin ediyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wolfsbane
FanfictionÜç şey uzun süre gizli kalamaz: güneş, ay, gerçek. ▪️1 - #TeenWolf 20.10.2020