Brother

1.1K 76 15
                                    

Malik'in söyledikleri bir an bile aklımdan çıkmıyordu. Her cümlesi, kelimesi hatta her harfi beynime kazınmıştı sanki. Elimi kafama vurup çığlık attım. İmkansız. Süpermarkette annesini kaybetmiş küçük bir çocuğu andırıyordu bakışlarım. Fiziksel olarak hala burada olsam da ruhumdan bir parça kaybolmuştu. Kim bilir nerededir.

"Kimim ben?" dedim ardından sessizce.

Kollarımı dizlerime sabitlemiş öylece duvara bakıyordum. Sahi kimim ben? Buna kendim bile cevap veremiyorum. Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Kendi benliğimin içinde kaybolmuştum.

"Bu imkansız!"

Demir kapıdan içeri şaşkın bakışlarla giren iki gence baktım ama asıl görmek istediğim hemen peşlerinden giren adamdı.

Beyaza bürünmüş saçları ve kırışık yüzüne oturttuğu siyah çerçeveli gözlüğüyle tam karşımda duruyordu. Beyaz doktor önlüğünün yakalarını düzeltip kapıdan içeri girmek istedi ama sadece istedi. Yanında duran kumral çocuk sağ koluyla doktoru geriye doğru ittirmiş ve içeri girmesine engel olmuştu. Ela gözlerini üzerime dikmiş esmer, uzun boylu ve oldukça iyi görünen çocuk bana doğru bir adım attı ve kollarımdan tutup tek hamlede ayağa kaldırdı.

"O bizimle geliyor." dedi sarışın sarıya dönen gözleriyle beni işaret ederken.

"Tedavisi henüz bitmedi. Onu bu şekilde götüremezsiniz!"

"Sana fikrini soran olmadı."

Ve güm!

Yaşlı doktorun suratına inen yumruk susması için yeterli olmuştu. Zaten zayıf görünen bedeni ağaçtan düşen bir yaprağı andırırcasına yere yığıldı ve ardından ona bunu yapan tanıdık yüz göründü. Görmeye alışık olduğum ama uzun zamandır görmediğim o tanıdık yüz. Tristan yine bir şeyleri kırıp dökerek elde etmeye devam ediyor anlaşılan.

"Eee sarılmak yok mu, özlemedin mi yoksa beni?" diyerek 32 diş sırıtmasına karşılık gözlerimi devirdim.

Hiç bir şey olmamış gibi kısa bir kucaklaşma faslının ardından ondan destek alarak odadan dışarı çıktım. Burada kafayı yememe çok az kalmıştı demek için ağzımı açmıştım ki koridorda bir yığın dolusu ölü insanı görünce ağzımı geri kapadım. Koridorda kan revan içinde kalmış insanlara dehşetle bakarken Tristan kolumdan tutup çekiştirmeye başladı.

"Onlar sadece ölü."

Kafamı hızla ona çevirip ciddi misin dercesine baktım.

"Aydınlattığın için teşekkürler!"

Kafamı tutup diğer tarafa çevirdi.

"Bakma öyle, sadece 2 tanesini ben öldürdüm."

Ben şaşkınlık ve korkuyla arkamda kalan insanlara bakarken son hız tedavi evinden çıkmaya devam ettik. Eminim Scott buranın halini görse Tristan'ı da o insanların arasına postalardı. Düşüncelerimin arasında yankılanan Scott ismine gözlerimi yumdum. Hayatta bazı şeyler sizin istediğiniz gibi gitmiyor olabilir ama aslında hayatta hiç bir şey sizin istediğiniz gibi gitmiyor. Her zaman gülümseyen, mutlu aile tablosunda 2 katlı küçük şeker evleriyle giren insanlardan olmadım hiç. En azından mutlu aile tablosuna girsem yeterdi. Şimdi ise o tablo bana girmiş gibi gözüküyor...

Her zamanki ciddiyet sorunuma karşı içimden isyan ettim. Yarı kırık dış kapı ileri geri duvara çarparken rüzgar büyük bir uğultuyla esiyordu. Rüzgarın bu denli esişi hiçte iyi değildi. Ne zaman böyle bir şey olsa hemen ardından büyük bir fırtına çıkıyor ve Beacon Hills'i sel götürüyordu. Yine o havada Scott ve Stiles ile yolun ortasında fırtınaya yakalanmak istemiyorum. Soğuk rüzgar keskin bir bıçak gibi tenime işlerken Tristan üzerindeki ceketi çıkarıp omuzlarıma bıraktı.

"Teşekkürler." diyerek cekete sıkıca sarıldım.

Hemen önümüzde duran arabayla geriye sendeledim ama düşmekten son anda kurtuldum. Beceriksizce araba kullanışından tanımıştım gelenin Stiles olduğunu. Bir şeyler mırıldanarak kapıyı kapattı. Onun gelmesini beklemeden üzerine atlayıp sıkıca sarıldım. Ardından Scott'ı karşımda görünce bir kaç adım gerileyip Tristan'a çarptım. Neredeyse herkes buradaydı, bana mutlulukla ve şaşkınlıkla bakıyorlardı. Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştırdım.

O senin abin Amelia.

O senin abin.

"Hayır!" diye çığlık attım.

Hayır, hayır, hayır.

Görüş alanım yavaşça bulanıklaştı, bedenim güçsüz düşerek toprağın üzerine yığıldı ve zihnimde her şeyin başladığı o gün canlandı.

FBI'ın Louise'i öldürmekten Scott'ı arıyordu ve benim elimden hiç bir şey gelmeyecekti. Tek yapabildiğim Scott'ı arayıp haber vermek olmuştu. Malik'in ağaçların arasında beliren kanlı vücudu ve bana söylediği bir kaç cümle. Beni evinde tutması ve beni ısırmadan önce Mike'ın odaya girerek beni kurtarışı ama aynı zamanda beni öldürüşü. Elindeki kağıdı uzattığı an yaşadığım o yıkılışı hatırladım. Bayılmıştım, uyandığımda ise nerede olduğumu bilmiyorum. Karanlık, düz bir koridorda saatlerce yürüdüğümü hatırlıyorum. Buz kesen vücudumun hissizleştiğini ve daha fazla dayanamayıp yere yığıldığımı. Yaşlı bir adamın beni kucaklayarak yerden kaldırışını. Aklım bir gidip bir geliyordu ama bunun benden kaynaklı olmadığını biliyordum. Her gün düzenli olarak koluma bir iğne vuruyorlardı. Bugüne kadar 47-50 tane sayabilmiştim. Belki o kadar zamandır bu eve tıkılıp kalmıştım. Sürekli Scott'ın beni kurtardığına dair hayaller görüyordum ama sonunda hep uyanıyordum. Adını ve kim olduğunu bilmediğim adam gelip bana bir şeyler yapıyor, anlatıyor ve gülümseyip tekrar gidiyordu. İyi olacağımı söyleyerek iğneyi derimden içeri sokuyordu. Sonrası koyu bir karanlığa bürünüyordu her zaman.

Scott zaman kaybetmeden beni kendi kolları arasına alırken nefes alamadım. Kalbimde bir sızı oluştu.

Ve bir ailenin yıkılışı...

Scott yüzümü avuçları arasına alıp alnını alnıma yasladı ve sessizce fısıldadı.

"Seni asla bırakmayacağım Amelia."

Scott'ın kolları arasında buz tutmuş kalbim eriyordu ama içimde ki o tereddütü hissedebiliyordum. Gerçek olup olmadığını merak ediyordum. İstemsizce yüzüne gitti elim ve o an anladım. Gerçekti. Her zaman sonuna kadar bir umutla beklediğim hayaller gibi değildi. Gerçekten kurtulmuştum. Kolumu Scott'ın boynuna doladım ve başımı göğsüne gömmeden önce parlak kırmızıya bürünen gözlerine dikkatle baktım. Malik'in sözleri tekrar zihnimde yankılandı. Kesinlikle onda bir şey vardı ve o zaman anladım Malik'in deli gibi korktuğu şey Scott değildi. Scott'ın içindeki şeydi.

Ayaklarımın altında ezilen yapraklara aldırmadan ayağa kalktım ve Malik'in beni tıktığı iğrenç eve baktım. Bana ne yaptığını ya da ne yaptıklarını bilmiyorum. Scott'a ne olduğunu bilmiyorum. Gerçek ailemin kim olduğunu bilmiyorum. Sadece tek yapmam gereken, kimse bana ne olduğunu anlamadan bir şeyleri düzeltmeye çalışmak olacaktı. Saçlarımı geriye atıp burukça gülümsedim ve Scott'a sıkıca sarıldım. Bunun kolay olmayacağını biliyorum ama yapmak zorundayım.

"O kız Scott'ın öz kardeşi değil, onu evlat edinmişler."

Umarım bu gerçeği bilmiyorsundur Scott. Böyle bir şeyi bana yapmış olamazsın. Çenem kasıldı, tırnaklarımı avuç içlerime geçirirken derin bir nefes alıp Scott'tan uzaklaştım ve arkama bile bakmadan arabaya binip kendimi düşüncelerime boğdum.




WolfsbaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin