Uzun bir aradan sonra yeni bölüm sizlerle. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar!
Scott ve Stiles oldukça rahat bir şekilde eve doğru ilerlediler. Burası oldukça eski ve ürkütücü. Ayrıca oldukça ıssız. Cehennemin dibi desem yeridir. Ormanlığın içindeki bir yerde yaşamayı kim ister ki. Derek ve tuhaf ailesi hariç. En azından ailesinden kalanlar...
Tarihi hayaletli evi andıran eski eve yürümeye başladım.Tahta yapısı onu daha da ürkütücü gösteriyor. Cadıların yaşadığı bir yer falan. Belkide cadılar da gerçektir. Tüm bahçe sararmış çim ve kuru ağaç yapraklarıyla kaplı. Verandaya ayağımı bastığım anda kulağıma dolan gıcırdama sesi ile yüzümü buruşturdum.
"Bu ev dökülüyor, kapıyı açtığımız anda başımıza yıkılacağına eminim!" diye sitem ettim.
Scott kapı kolunu kavrayıp yavaşça çevirdi. Tamam benim düşüncemin tam tersi çıkmış olabilir ama bir iki dakika sonrada yıkılabilir. İçeriye girdiğimde şaşırmıştım. İçi oldukça güzeldi. Yerler sağlam ahşap kaplama duvarlarda ise koyu krem duvar kağıdı vardı. Giriş bölümünde küçük bir dolap ve askılık bulunuyordu. Salonun baş köşesinde oldukça büyük ve özenle yaptırılmış şömine ve kenar kaplamalarında oldukça ilginç semboller vardı. Aynı şekilde bu semboller camlarda da vardı. Pencereye yaklaşıp cama parmağımı sürttüm. Bu boya değil. Hangi aptal camı bu şekilde üretir ki. Kafamı yukarı kaldırıp avizeyi incelemeyi düşünüyordum ki buna pişman oldum. Kurt kafataslarıyla avize yapımı? Bu evde önceden ruh hastası birinin oturduğuna yemin edebilirim. Ya da kurtları sevmeyen biri. Koltuklar eski model hani şu kral tahtına benzeyen modelden. Yemek masası Çin Seddi gibi, artık kaç kişi yemek yiyorlarsa. Bütün kasaba olabilir?
"Dökülüyor ha?" diyerek güldü Scott.
Ona dilimi çıkartıp çekmeceleri kurcalamaya başladım. Genelde evin dışı kötüyse içi de kötü olurdu. Bu ev olmamış, yıkın bunu. Örümcek ağları ve toz zerrelerinin yuvası olmuş çekmecelerin içlerine elimi sokmam. Scott'ın koltuğun üzerine bıraktığı ceketini alıp elime sardım ve çekmecedeki defteri çıkardım.
"Ceketimi kullanmasan olmaz mıydı?" diyerek gözlerini devirdi Scott.
Onu görmezden gelerek defteri incelemeye başladım. Defterden daha çok günlüğe benziyor. Üzerini silip kapağını açtım.
"Bu günlüğü kim yazdıysa baya karamsar ve negatif biriymiş. İlk cümlesi bile hayat enerjimi yok etmeye yetti."
Günlüğü Stiles'a uzatıp çekmeceleri kurcalamaya devam ettim.
"En son sayfasında Malik Northam yazıyor. Doğru yerdeyiz."
"Neden onu direk öldürmek yerine eski evini arıyoruz?"
Etrafa göz gezdirerek içeri giren Malia'ya baktım.
"Malia haklı. Öldürüp bir kuyuya atalım bence."
Eminim öldüğü kimse fark etmez. Cesedi şişip, çürüyecek ve tanınmayacak bir hale gelecek. Daha sonra tüm hücreleri yok olacak. Geriye kemikleri falan kalacak. Bulan olursa da kim olduğunu anlayamaz. Tabi şöyle bir asır falan geçtikten sonra bulunursa...
"Bu ikisini neden getirdiğimizi biri açıklayabilir mi?"
Baygın bakışlarımı Isaac'in üzerine diktim.
İşaret parmağımı havada sallayarak "Senide kuyuya atacağım." diye mırıldandım.
Evde işe yarar bir şey bulamayınca geniş bahçeye çıktık. Buralarda bir şey olmalı. Buraya kadar boşuna gelmiş olmak istemiyorum. Ayağımla yerdeki yaprakları kenara ittirip kendime yol açtım. Şuan evimde oturup televizyon izliyor olabilirdim. Kucağımda mısır gevreği dolu koca bir kase ile hemde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wolfsbane
FanfictionÜç şey uzun süre gizli kalamaz: güneş, ay, gerçek. ▪️1 - #TeenWolf 20.10.2020