'M'

523 38 1
                                    

Çantamı koltuğun yanına bırakıp hüzünle koluma baktım. Bugün resmen kabus gibi geçmişti benim için. Geçen gün ki antrenman maçını kaçırmış olsamda bu final maçını kaçırmamak için elimden geleni yapmış ve tam zamanında yetişmiştim.

Maç benim için süper ligden farksızdı. Hazırlık esnasında Brett ve Liam'ın birbirlerine ölümcül bakışlar atıyor olması canımı sıkmıştı. Liam Beacon Hills'e gelmeden önce bizim okuldaymış. Yani benim yeni okulum onun eski okuluydu, onun yeni okulu ise benim eski okulumdu. Büyük ihtimalle bizim okulda olduğu dönemlerde aralarında çok iyi şeyler geçmemişti. Tabi ben o kadar heyecanlıydım ki umurumda olacak en son şey onların it dalaşına girmesiydi. Bugün en mutlu günüm diye şartlamıştım birde kendimi çünkü sevdiğim herkesin sahada olması özelliklede Stiles'ın, benim için oldukça gurur vericiydi. Tabi bu heyecan ve mutluluğum çok kısa sürmüştü...

Isaac maç başladıktan dakikalar sonra gelebilmiş ve Scott'la aralarında oldukça gergin bir konuşma geçtiğini görmüştüm. Bunun sebebide tribünün yan tarafında bulunan yaşlı adamdan başkası değildi. Brett ve Liam'ın sahada karşı karşıya olması ve sürekli birbirlerinin üstüne gitmeleri yeterince kötüyken Isaac sahaya çıkmış ve kendi takımlarında ne kadar oyuncu varsa ağızlarına sıçıp, önüne geleni sakatlayarak yere sermişti. Koç ve diğer herkes akıllarını kaçırmak üzereydi tabii bende. Beacon Hills zaten gerideydi, Isaac durumu iyice kötüye götürüyordu ki en sonunda kendiside yere yığılmıştı. Bir kaç saniyeliğine onun iyi olduğunu ve yerden kalkacağını düşünmüştüm. Dediğim gibi sadece bir kaç saniye sürmüştü. Sahanın kenarında bulunan ilk yardım ekibi onu yerden kaldırırken Liam ve bizim takımdan bir çocuk yumruk yumruğa birbirine girmişti. Tüm bu olanlar yetmiyormuş gibi sahaya inmeye çalışırken bir kez daha kolumun üstüne düşmüştüm. Bu sefer kırıldığından adım kadar emindim tabi doktor sadece incinme diyerek beni eve gönderene kadar.

Koltuğa oturup Stiles'ın bilgisayarını açtım. İlk yaptığım şey gizli dosyalarını görünür hale getirip yeni bir şey var mı diye bakmak oldu. Yeni bir tane dosya gördüğümde sinsice gülümseyip dosyayı telefonuma kopyaladım. Bu artık benim alışkanlığım haline gelmişti. Üzgünüm Stiles ama bu evde ben varken mahremiyet denen şeyden faydalanamayacaksın.

Sabah 'Mitolojik Efsanevi Yaratıklar' hakkında harika bir konu işlemiştik. Yani gerçekten harikaydı taa ki Bayan Loren bize güzel birer ödev kitleyene kadar. En çok üzüldüğüm kısımda millete Yunan Tanrıları falan gelirken bana uyduruk vampir hikayesi kitlenmişti. Bir zamanların Edward ve Bella'sı aklıma gelince ister istemez güldüm. Edward gibi yakışıklı vampir bulacağımı sanmıyorum, hatta gerçek bir vampir bile bulamayacaktım ki bu ayrı konu. Zaten adı üstünde efsaneydi. Tıpkı benim gibi.

Her kaynakta farklı şeyler yazıyor, tabi filmlerde cabası. Üstelik hiçbiri birbiriyle uyuşmuyor! Örneğin gece yarısı mezardan çıkıp beslendikleri yazıyor ama bir diğer yerde normal insanlardan ayırt edilemedikleri ve çok rahat bir şekilde aramızda gezdikleri yazıyor. Burada... İşte burada soluk beyaz tenli, kırmızı gözlü oldukları ve güneşe çıkınca yandıklarını yazmışlar. Az öncede insanlar arasında fark edilmeleri pek mümkün değil diyorlardı. Soluk beyaz tenli ve kırmızı gözleri olan bir canlıyı fark etmemek aptallık olurdu. Gerçi vampirler canlı sayılmıyor. Hem bu tam anlamıyla ırkçılık! Irkçılıktan başka bir şey olamaz. Neden soluk beyaz ten? Esmerler ya da siyahiler vampir olamaz mı, bu cidden saçmalık. Neymiş araştırmalara göre günümüzde hala var oldukları düşünülüyormuş. Bu da cidden saçmalık. Bir vampirle komşu falan olsam fena olmazdı aslında ama bunu anlardım herhalde.

İnternetten ve günümüz kitaplarından bir şey çıkmayacağını anlayıp Bayan Loren'in verdiği kitabı masanın üstüne koydum. Tüm bunları yaparken ultra sessiz olmam gerekiyordu. İşime yarayacak daha gerçekçi bir bilgi bulmak adına kapağı açtığım sırada ilk karşıma çıkan bir fotoğraf olmuştu.

WolfsbaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin