Fincanı tabağın üstüne koyarak mutfağa ilerledim ve bir kaç dakikalık hayatı sorgulama işleminden sonra tabağı lavabonun kenarına gelişigüzel bıraktım. İlginç bir şekilde bu sabah kahvaltı yapmaya karar vermiştim. Kayısı kıvamına gelene kadar iki yumurta haşlamış, buzdolabının ücra köşelerine terk edilmiş domates ve salatalıkları derin yalnızlıklarından kurtararak kahvaltı tabağıma yerleştirmiştim. Evde sadece siyah zeytin kaldığı için zeytini elemek zorunda kalmıştım maalesef ama bu benim için sorun değildi. Zaten yalnız başıma yemekten hoşlanmadığım için evde doğru düzgün kahvaltı yapmazdım.
Mutfak tezgahına yaslanıp buzdolabının üst kısmına kalpli bir magnet yardımıyla tutturulmuş aile fotoğrafımıza bakıp iç çektim. Üçümüzün bir arada olduğu nadir anlardan birisinde Lydia bu anı ölümsüzleştirmek isteyerek bu fotoğrafı çekmişti. Belki evin her köşesinde görüldüğü gibi çok fazla fotoğrafımız olmadığı için bunu yapmak istemişti belkide bu anı tekrar yakalayamayacağımızı hissetmişti. Bilmiyorum.
Boş boş etrafa bakınmayı kesip salona geçtim. Bütün gün evde sıkılmaktan başka bir seçeneğim olmadığı için günün geri kalanını dizi izleyerek geçirmemde bir sakınca görmüyorum açıkçası. Belki Alacakaranlık'ı tekrar izleyerek kurt adamlar hakkında daha fazla bilgi edinebilirdim veya vampirler. Vampir konusuna gerçekten hiç girmek istemiyorum. Özellikle şu mezardan çıkarıp yanlışlıkla elimizden kaçırdığımız yakışıklı ortadan kaybolmuşken.
Gerizekalı Alec sağ olsun, var olsun. Mezardan göğsünde hançerle çıkardığımız adamın göğsünde ki hançeri sökmek çok akıllıca bir davranış. Acaba ne zaman beni bulup boğazıma dişlerini geçirecek. Aslında bu oldukça seksi bir durum olurdu. Yani sanırım... Değişik fantezilerim yok.
İğrençsin Claudia, büyük büyük hatta çok daha büyük, senin dedenin dedesinin dedesininde dedesi yaşındaki birisine yakışıklı ve seksi diyorsun. Gerçekten iğrenç.
Sonia'nın da benimde akıl ve ruh sağlığımızın pek yerinde olduğu söylemez, o yüzden ikimizinde bir taraflarımızdan çıkarıyor olma ihtimalimiz oldukça yüksek geliyor gözüme. Ölüp dirilen bir zombi olma ihtimalimden daha fazla gerçek yani.
Sanırım tüm bunları kendi kendime çözmeye çalışmak yerine gidip Brett'i soru yağmuruna tutmam daha mantıklı olacak. Birde 2 gündür eve uğramayan ağabeyimin nerede olduğunu sormam gerekiyor tabi. Yaklaşık yarım saat önce tekli koltuğa fırlattığım telefonumu alarak rehberde hızla Brett'in ismini aradım. Bir kaç saniyelik sessizliğin ardından telefon çalmaya başlamış ve kısa bir süre sonra Brett'in sesi kulaklarıma dolmuştu.
"Efendim Claudia?"
"Hey, nasılsın?"
"Henüz ölmedim eğer merak ettiğin bu ise."
Gözlerimi devirerek telefonu sağ kulağımdan çekip sol kulağıma yasladım. Brett bazen çoğu insandan daha sinir bozucu oluyor.
"Konuşmamız gerektiğini düşünüyorum, sence?"
"Doktor 2 dakikalık ömrümün kaldığını söylemişti. Tam olarak 2 dakika önce falan.... Ah, kalbim sıkışıyor... Ölüyorum."
"Gerçekten mi? En iyi bahanen bu mu?"
Sehpanın üstünde duran damla çikolatalı kurabiyeden bir parça alıp ağzıma attım. Bu benim en iyi taktiklerimden birisi çünkü ağzınız dolu bir şekilde konuşurken kimse sizin ağlamaklı konuştuğunuzun farkına varmaz. Günün %99'luk kısmını ağlayarak ya da sızlanarak geçirdiğim için oldukça fazla kullandığım bir taktik.
"Bak aklımda bir çok soru işareti var ve bunlar cevaplayacak tek kişi sensin. Yani benimle kimsenin zoru olmadan ilgilenen tek kişisin, sanırım aklımı kaçıyorum. Stiles iki gündür eve gelmiyor, telefonlarıma bile cevap vermiyorlar ne o ne de diğerleri. B-ben..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wolfsbane
FanfictionÜç şey uzun süre gizli kalamaz: güneş, ay, gerçek. ▪️1 - #TeenWolf 20.10.2020