Gözlerimin içine bakıp bana ilk kez gülümsediğinde hissettiğim sıcaklığı hâlâ hatırlıyorum. Bir daha kimsede hissetmedim onu. Şimdi diyorum da, keşke o deneyimi tekrar ilk kez yaşayabilsem.
_________
Elimdeki şırınganın içinde olan vitamini onun serumuna eklerken gözlerim hâlâ sedyede uyuyan Mirlan'a kaydı. Buraya getirilirken daha fazla dayanamayıp, bayılmıştı. Şimdi uyandığında daha iyi hissetmesi için ilaç veriyordum.
Asistanı Oğuz hocayı çağırsın diye gönderdim, fakat kaç dakikadır ikisi de dönmemişti. Yandaki hemşire odadan çıkacakken, "Test sonuçları ne oldu? En erken ona baksınlar diye talimat vermiştim." dedim.
Hemşire durup bana bakarken, "Talimatınızı ilettim hocam. Filiz hocam merak etmesin hemen gönderiyorum dedi. Muhtemelen birazdan getirirler." diye cevap verdi.
Kafamı salladığımda odadan çıkarak beni Mirlan ile yalnız bıraktı. Gözlerimi yüzünde gezdirdim. Uyurken o kadar huzurlu ve masum görünüyordu ki, her zaman böyle olmasını isterdim. Hiç acı çekmeyelim, hep mutlu olalım. Belki birlikte olamayız, fakat onun bir yerlerde sağlıklı ve mutlu olduğunu bilmeme ihtiyacım var.
Şimdiyse sedyede yatıyordu. Siyah, kısa saçları yüzüne dökülerek alnını kapatıyordu. Hâlâ uyurken dudakları hafif aralı duruyordu. Eskiden gece ağzına böcek girecek tarzında çok fazla şaka yapardım.
Elimi uzatıp, saçlarını geriye itmek için hareketlendim. Fakat elim yüzüne temas etmeden havada asılı kaldı. Uzanmak istiyorum, sonunda dokunabileceğim kadar yakında. Fakat elim daha fazla ileri gitmiyordu. Sanki beynim, eğer gerçekten ona temas edersem her şeyin dağılacağını biliyor.
Zaten dağılmış değil mi? Toplu olan ne kaldı? Kalbim de, aklım da o kadar süredir dağınık ki, toplu olduğu halini unuttum. Beni de kendisiyle alıp götürdüğünde geride kalanları toplayacak kimse kalmamıştı.
Elimi geri çekerken buruk bir şekilde gülümsedim. Bakışlarım nazikçe onun yüzünde gezinirken, "Birini bu kadar sevmek.. her şeye rağmen. Bu kesinlikle yasaklanmalı bir şey Mirlan. Haklıydın." diye mırıldandım.
Kapının dışarısında adım sesleri duyulduğunda kendimi toparlayarak doğruldum. Kapıya doğru gittiğimde Oğuz hoca ve asistan çocuğun geldiğini gördüm. Oğuz önümde dururken, "Ne oldu Sevgi hocam?" diye sordu.
Kaşlarımı çatıp ikisine de bakarken, "Neden geç geldiniz?" diye sordum.
Asistan çocuk, "Oğuz hocanın hastası vardı. O yüzden beklemek zorunda kaldık." diye cevap verdi.
Ona gözlerimi devirirken, "Mirlan bayıldı, içeride sedyede yatıyor." dedim Oğuz'a.
Oğuz bu soruyla hızla çocuğa baktı. Onun yanından geçmeden önce, "Neden bayılan kişinin Mirlan olduğunu söylemedin." diye kızdı.
Çocuk şaşkınca onun arkasından bakarken, "Ben bilmiyordum ki Mirlan olduğunu." diye fısıldadı.
Çocuğun koluna hafifçe dokunarak, "Sorun yok, gidip işine dönebilirsin, teşekkür ederim." dediğimde gülümsedi.
Kafasını sallayıp uzaklaştığında içeri girdim. Oğuz Mirlan'ın karşısında durmuş, ona bakıyordu. Benim içeri girdiğimi gördüğünde, "Neden bayıldı?" diye sordu.
Derin bir nefes alırken, "Bilmiyorum henüz. Test yaptırdım. Sonuçlarının gelmesini bekliyorum. Belki de siz artık bildiğiniz şeyleri bizimle paylaşmak istersiniz." dedim açıklayarak. Fakat son da ses tonumda bir iğneleme vardı.
Oğuz içini çekerek, "Sana söylememem konusunda söz verdirtti." dediğinde kalbimin endişeyle attığını hissettim.
İçindeki şüphenin gerçek olma duygusu vücudumu sardığında iğrenç bir mide bulantısı da onunla birlikte geldi. Kafamı çevirip gözlerimi kapattım. Bu andan sonra iyi bir haber gelmeyeceğini kabullenip, öyle sormaya devam etmem gerekiyordu.