Ne kadar çabalarsan çabala, bu hisleri durdurmak için dünyayı durdurman gerek.
_________
Odamda oturmuş, karşımda kahkahalarla gülün Çiğdem'e bakıyordum. Sabahtan beri kahkahasını kesmesini ve doğru dürüst konuşmasını bekliyordum ama hâlâ gülmeye devam ediyordu.
Gülmeyi durduramayıp, kahkahalarının arasında, "Ay, sırf seni getirtmek için fındık yediğine inanamıyorum." dedi.
Ardından yeniden gülmeye devam etti. Artık onun gülmesi benim de sinirimi bozmaya başladığından hafifçe gülerek kafamı iki yana salladım. Gerçekten bunu yaptığına hâlâ inanmıyorum. Vaktinde hastaneye getirilmezse ölebilirdi ama yine de bunu yapmıştı.
Çiğdem sonunda gülmeyi bırakıp, "Ee, ne yapacaksın peki onunla? Hem Alya meselesi ne oldu? Hoşuna gitti mi?" diye sordu.
Geldiği andan itibaren buna gülmekten en çok merak ettiği şeyi soramamıştı bile. Çünkü buraya gelme sebebi bile görüşmenin nasıl geçtiğini sormaktı, fakat Mehtap'tan olanları öğrendiğinde gülmekten soramamıştı.
Derin bir nefes alıp, omuz silkerken, "Bilmiyorum desem? Yani, onunla konuşmak eğlenceli ve güzeldi ama.. hepsi bu." diye bitirdim sonunda cümlemi.
Çiğdem kafasını sallayıp, küçük bir gülümseme sunarken, "Belki de haklısın, bu işler öyle aramayla bulunmuyor. Senin kalbin hâlâ Mirlan'da. Onunla olsan da, olmasan da onu sevmeye devam edeceksin. Bunu Alya ile konuşman gerekiyor." dedi.
Nefesimi dışarı verirken, "Evet, öylesi daha iyi. En azından görüşmek istese bile, boşuna umut vermem, çünkü gerçekten bir arkadaş olarak iyiydi." dedim ona.
Çiğdem tekrar küçük bir kahkaha salıp, "Ama hâlâ bunu yaptığına inanamıyorum. Gerçekten inanılmaz birisi." dedi.
Elimi yüzümde gezdirirken ben de hafifçe güldüm. Çiğdem ayağa kalkarken, "Sonunda ikimizin de nöbet günleri aynı. O yüzden hadi gidip bir kahve içelim." dedi.
Ayağa kalkarken kafamı salladım. Çiğdem önden gidip, kapıyı açarken ben de onun peşinden çıkıp, kapıyı kapattım. Çiğdem ile yan yana yürürken, "Sence bugün de gelecek mi seninki?" diye sordu bana.
Mirlan'a benimki dediği için ona gözlerimi devirirken, "Bilmiyorum, muhtemelen. Bugünlerde daha da inatçı olmaya başladı." dedim.
Çiğdem omuz silkerek, "Eh, dünkü yemekleri güzel olduğu için bir şey demeyeceğim şimdilik." dedi.
Onun yemek sevdasına gülmeden edemedim. Bazen yemekleri benden çok sevdiğini düşünsem de, öyle olmadığını bilerek bu düşünceyi görmezden geliyorum.
İkimiz de kafeteryaya indiğimizde birer kahve ve sandviç alıp, bir kenara oturduk. Hem sandviçi gömüp, hem de kahvemizi içerken havadan sudan muhabbet ediyorduk. Bu muhabbette ne Ahmet'in, ne de Mirlan'ın olmamasını seviyorum. Çünkü son zamanlarda ikimizin de konusu neredeyse bu ikisi oluyordu sadece.
Fakat şom ağzımı açtığımı bilmiyordum. Mirlan koltuğun diğer tarafından yanımıza elini koltuğun üzerine koyarak atladı. İkimizin de ortasına kurulurken, "Ne konuşuyorsunuz?" diye sordu direkt.
Çiğdem ve ben ona gözlerimizi devirirken, "Daha insansı bir yol seçemez misin yanımıza otururken?" diye sordu aynı zamanda.
Mirlan kaşlarını havaya kaldırırken, 'tch' diye bir ses çıkarıp bakışlarını bana çevirdi. Gözleri beni bulduğunda gülümsemesi genişlerken uzanıp masada duran kahvemi aldı. Burnuna yaklaştırıp koklarken, "Cappuccino mu bu?" diye sordu.