Elinin ne kadar sıcak hissettirdiğini hatırlıyorum.
Bu yüzden ellerimizin ayrılmasının ne kadar soğuk hissettirdiğini hâlâ unutamıyorum._________
"Yani gerçekten bunu mu söyledi?" diye sordu Çiğdem şarabından bir yudum alırken.
Dudaklarımda buruk, canımın yandığını belli eden bir gülümsemeyle kafamı salladım. Dün gece olanları, Mirlan'ın iş çıkışı hastane önüne gelmesini ve aramızda geçenleri ona anlatmıştım. Söylediğim her cümlede onun da yüzü benim gibi farklı bir hâl alarak, öfkesini ve acısını gösteriyordu.
Çiğdem ve Mirlan da eskiden çok yakın arkadaşlardı. Bu durumun benim kadar onu da yıprattığını ve üzdüğünü görebiliyordum. Mirlan sadece bana değil, etrafındaki insanlara da acımasız davranıyordu. Bencilce davranıyordu. Hayatım boyunca onun bencil olduğu tek bir anı hatırlamıyordum.
Fakat şimdi bu bencilliği daha önce yapmamış olmasının acısı gibiydi. Mirlan bedenen ölse de, bununla beni de öldürüyordu. Verdiği hasarın farkındaydı ve canımı yakmasına rağmen devam ediyordu.
Ama dün söyledikleri. Her cümlede nefesinin kesildiğini, dünyanın başıma yıkıldığını hissediyordum. O cümlenin ağırlığı altında her saniye nasıl daha da ezildiğimi hissettim. Sanki koca bir bina çökmüş, bense altında ezilip kalmışım.
Çiğdem öfkeyle oflayıp, "Ben yutkunamadım bu istekle. Sen nasıl dayandın o anda?" diye sordu.
Dayandım? Dayandığımı sanmıyorum. Onun için ağlayamıyorum demiştim, fakat artık bu cümleden pişman olmuştum. Onu her gördükten sonra saatlerce ağlama krizi sarıyordu vücudumu. Canımı yaktığı için canını yakmak istiyorum, fakat sonrasında öyle bir diniyorum ki, bu düşünceyi aklımdan geçirdiğim için kendimden nefret ediyorum.
Ondan nefret ettiğimi söylüyorum ama derinlerde bir yerlerde biliyorum ki, bu doğru değil. Ben ondan nefret edemiyorum. Şu an bile, muhtemelen gelecekte de değil.
Kadehin dibinde kalan şarabımı da içip, "Dayanamadım. Bunu nasıl karşıma geçip yüzüme söyleyebildi? Çiğdem, o anda bütün dünyanın gözlerimin önünde dağıldığını gördüm. Ama o kadar kararlı bir şekilde durup, gözlerimin içine bakıyordu ki, gerçek olmadığından şüphe bile edemedim." dedim.
Çiğdem'in bakışları yüzümde gezinirken nazik bir hal aldı. Oturduğu yerden kalkıp, yanıma geldi ve benim yanıma oturdu. Elindeki kadehini masaya bırakıp, kollarını yandan bana doladı. Hafifçe eğilip, bana sarılmasına izin verirken, "Hayatım boyunca Mirlan'ın bu kadar bencil davranacağını düşünmemiştim. Yani, her zaman ilişkiniz için fedakarlıklar yapmaya hazırdı. Sanki şimdi yaptığı fedakarlıkların karşılığını istiyor." diye mırıldandı.
Gözlerimi kapatarak, "Beni aldatıp, ilişkimizi yıktığı gece bunları isteme hakkını kaybetti." diye karşılık verdim.
Çiğdem onaylar mırıltılar çıkarırken, "Doğru." dedi. İkimiz bir süre daha öylece durmaya devam ettik. O bana sarıldı, ben de ona izin verdim. Onun beni tutması ve rahatlatması son birkaç gündür istediğim tek şeydi. Çiğdem bana kimsenin vermediği güven ve rahatlık yayıyordu.
Bu durum Çiğdem'in telefonu çalana kadar devam etti. Telefon çaldığında yanımdan kalkıp, telefonunu almak için diğer tarafa ilerledi. Arayana bakıp, açmadan önce, "Ah, canım kocam arıyor." dedi ve telefonu açarken genişçe gülümsedi.
Onun bu şapşal ve aşık haline gözlerimi devirip, kendime bir kadeh daha şarap doldurmak için uzandım. Onun kocasıyla olan konuşmasını görmezden geliyordum. Fakat Çiğdem'in bir anda, "Mirlan da mı orada?" diye yüksek sesli şaşırmasıyla kafamı ona çevirdim.