Bölüm 10.

397 52 29
                                    

Ölen sensen, neden böyle hisseden benim?

_________

Odamda öylece oturmuş, elimdeki dosyayı okumaya çalışıyordum, fakat sadece çalışıyordum, çünkü odaklanıp, iki satırı okuduktan sonra beynim tamamen boşalıyordu. Ne hissettiğimi, düşündüğümü düşünmemek için kendimi bu dosyalara attım, fakat bir çare yoktu. Ben toparlanamıyordum.

Dünden sonra Mirlan'ı görmek için gitmedim. Bana zaman vermek istemiş olacak ki, o da benim yanıma gelmemişti. Belki şimdiye kadar ondan nefret etmemişsem, artık ediyordum. Seneler sonra hayatıma girip, şimdi tekrardan gidecek olmasından nefret ediyordum. Kendini tekrar hatırlatıp, aklıma girdiği için ondan nefret ediyordum.

Tam her şeyi yoluna koydum derken geri gelip, beni en başa döndürdüğü için nefret ediyordum. İçimdeki bu nefret o kadar büyüktü ki, başka bir şey hissedemiyordum. Ama içten içe bu nefretin de nereden geldiğini biliyordum. Bütün bu nefret, bu öfke ona karşı bitmez tükenmez olan aşkımdan, sevgimden geliyordu. Asla akıllanmayan, onu her gördüğünde sanki bir çocukmuş gibi atan kalbimden geliyordu.

Belki de bütün bunların yüzündendir aşk ve nefretin aynı hormondan salgılanması. Birbirine tezat olsalar da, biri ne kadar büyükse diğer de o kadar büyük olur.

Ama içimdeki bu sevgi hâlâ o kadar ağır basıyordu ki, kalbim hâlâ onu anlamak, onu görmek için haykırıyordu. Fakat kalkıp gidemedim. Onun bu halde olmasının sebebini bildikten sonra onu görmek bana daha fazla acıya sebep oluyordu.

Sanki o değil de, ben ölecekmişim gibi. O ölecek? Bu nasıl mümkün olabilir ki? Kaderin onu benden almasına çok uzun zaman önce razı olmuştum, fakat bu şekilde? Ayrılık ölümden beterdir derler fakat yalan. Onun bir yerlerde nefes aldığını bilmek, hiç var olmadığını bilmekten daha iyiydi. Ben bu düşünceyle yanıp tutuşuyorum, fakat o nasıl oldu da her seferinde neşeli olup, gülebildi?

Yoğun bir şekilde düşüncelerime dalıp, gitmişken kapım sertçe açıldı. Korkudan atıldığımda gelen kişiye bakmak için kafamı çevirdim. Çiğdem hızlı nefes alıp veriyordu. Muhtemelen artık haberi öğrenmişti. Kapıyı arkasından kapatıp içeri girerken, "Sen iyi misin?" diye sordu.

Bakışlarımı onun yüzünde gezdirirken, "Evet, neden olmayayım?" diye karşılık verdim.

Kalbimdeki sızıyı elimden geldiğince görmezden gelerek. Yokmuş, hissetmiyormuş gibi yaparak. Çiğdem derin bir nefes alıp, "Duydum haberi. Mirlan konusunu yani. O yüzden soruyorum, iyi misin?" diye tekrar etti.

Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes alırken, "Evet, evet iyiyim." dedim ona yine.

Fakat ne kadar duyguları gizlemek istesem de, Çiğdem ses tonumdaki değişikliği, göz temasından kaçışımı yakalamıştı. Ama gözlerim adeta ona 'bana bir daha iyi misin diye sorma' diye bağırıyordu. Onun bunu gördüğünü biliyordum.

Tekrardan bir şey söylemek için dudaklarını ayırsa da, yalvarışlarıma boyun eğip, "Nasıl olabilir böyle bir şey ya?" diye mırıldanarak önümdeki koltuğa oturdu.

Dudaklarım bu soruyla yukarı doğru kıvrılmak istedi. Fakat içimdeki ağlayan, sızlayan taraf buna izin vermemişti. Bakışlarımı pencereden dışarı çevirirken, "Bilmiyorum." diye fısıldayabildim sadece.

Gerçekten nasıl olabilirdi böyle bir şey? O nasıl ölebilirdi ki? Ondan büyük olduğum için her zaman benim ilk öleceğimi düşünerek mutluydum. Birlikte yaşlanır ve ilk ölen ben olurum diye hayaller kuruyordum. Artık birlikte yaşlanma kısmından vazgeçtim, fakat onun hâlâ yaşlanmasını istiyorum. Onun ölmesini istemiyorum.

Beni hatırla | [G×G]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin