Buluşmak kaderde var da, kavuşmak neden yok?
_________
Elimdeki tişörtümü de çantamın içine atarken Çiğdem, "Yani gerçekten Mirlan ile birlikte köye gidiyorsun?" diye sordu.
Kaçıncı kez sorduğunu unutmuştum artık. Doğrusu, saymayı da üçüncü kezden sonra bıraktım. Ama o sürekli sormayı bırakmıyordu. Arkamı dönüp, dolaptan bir pantolon daha alırken derin bir nefes alıp, "Evet Çiğdem, kaçıncı kez diyorum evet." dedim ona cevap olarak.
Çiğdem kollarını göğsünde kavuşturup, duvara yaslanırken, "Kocamla iki saniye sizden ayrıldık ve sen kızı seninle beraber köye mi davet ettin? Hem de annenin ölüm yıl dönümüne?" diyerek daha fazla ayrıntıya girdi.
Kafamı yana eğerken gözlerimi kapattım. Evet, bunu gece sorduğum için pişman olmuştum ama değiştirmek için bir şey yapmadım. Muhtemelen onun gelmesi ve annemin mezarını görmesi iyi olurdu. Eminim Mirlan kendisi de bunu istiyordu.
Kafamı sallayıp, "Evet Çiğdem. Ben davet ettim." dedim tekrardan.
Çiğdem cevabıma alayla gülerken, "Kızım, hani Mirlan'la ilgili olan şeyler umrunda değildi. Hani bir kerelik bir şeydi?" dediğinde omuz silktim.
Tamam, öyle demiştim ama bu da bir şeyi değiştirmeyecekti. Sadece birlikte köye gidip, gelecektik. Kuzenlerim ve anneannem Mirlan'ı biraz sorguya çekerlerdi o kadar.
Benden bir cevap gelmediğinde Çiğdem gülmeyi bırakıp, "Benim sana dediğimi hiç düşündün mü?" diye sordu.
Çantanın ağzını kapatırken, "Düşünmedim, düşünemiyorum." diye cevap verdim.
Çiğdem bu cevabımla derin bir nefes aldı. Yanıma yaklaşıp, ellerini yeniden kollarımın üzerine koyarken, "Düşün Sevgi, belki kabul etmiyorsun ama Mirlan'ın bir yedi senesi daha yok." diye mırıldandı.
Ellerini çıkarıp, yanaklarımı kavradığında ben de onun ellerini tuttum. Gözlerimi onun gözlerine çevirirken, "Neden hepiniz bunu sürekli yüzüme vuruyorsunuz? Sen, Mirlan, Oğuz. Ben farkında değil miyim?" diyerek ona baktım.
Çiğdem gülümseyerek, "Gerçekten farkında mısın? Bunun bilinciyle yaşıyor musun aşkım?" diye sordu.
Onun gülümsemesi ve bakışları altında kafamı indirdim. Bilmem, bence evetti bunun cevabı. Sonuçta bu hiç aklımdan çıkmıyor, sürekli kafamın içinde dolanıp duruyordu. Doğru dürüst uyumama, yememe, içmeme izin vermiyordu. İçtiğim suyu bile zehir ediyordu bana bu düşünce.
Çiğdem baş parmağını yanağımda gezdirmeye başladığında dikkatimi yeniden kendine çekmişti. Bana anlayış dolu bir gülümseme sunarken, "Onu affedememiş olsan bile, belki de bir yerden sonra unutman gerekiyor. Mutlu olmak istiyorsan, gitmesine izin vermelisin." diye fısıldadı.
Kafamı sallayarak bakışlarımı indirdim. Çiğdem bana gülümsedi ve geri çekildi. Çantayı bana uzatırken, "Bu bir haftada neler olacak merak ediyorum. Mirlan'ın kemoterapi meselesi ne olacak? Durması iyi mi?" diye sordu.
Çantamı alıp, odamdan çıkarken o da benim peşimden gelmeye başladı. Akşam üzeri yola çıkıyorduk. Muhtemelen gece yarısına yakın orada olurduk. Arkamdan gelen Çiğdem'in sorusuna, "Oğuz kemoterapi sonrası test yaptırıyor. İlaçlar etki etmiş mi diye. O yüzden bu hafta sadece haplarını alacak, sonuçtan sonra kemoterapi devam edecek." diye cevap verdim.
Çiğdem kafasını sallarken, "İyi bari, doğrusu sonucu merak ediyorum. Umarım iyiye doğru gidiyordur." diye mırıldandı.
Derin bir nefes alırken kafamı hafifçe salladım. Umarım gerçekten iyidir. Şimdilik iyi gibiydi. Enerjisi yerinde, yüzünde de bir şişlik yoktu. Ama yine de bilemeyiz elbette. Sonuçta her şey her zaman göründüğü gibi olmuyor.