Aşk herkese farklı hissettiriyor, fakat herkesi aynı şekilde yaralayıp, acıtmıyor mu?
_________
İnce ceketimi üzerime geçirirken Çiğdem, "Hm, doğru anlamış mıyım bakalım. Yani sen şimdi Alya ile yemeğe gidiyorsun, fakat bu sadece arkadaşça." diye mırıldandı.
Kafamı sallayıp, saçlarımı düzeltirken, "Evet, bir arkadaş gibi. Seninle olan gibi, Hafsa ile olan gibi." diye cevap verdim ona.
Çiğdem dudaklarını birbirine bastırıp, duvara yaslanırken, "Mirlan ne dedi peki? Bu sefer de bunu sabote etmesin?" dedi son seferdekini hatırlayıp, gülmeye başlarken.
Çiğdem'e gözlerimi devirip, "Umarım yapmaz, çünkü bu sefer elimden kurtulamaz." diye cevap verdim. Ayakkabılarımı çıkarıp, topuklularımı giyerken, "Ayrıca, ne diyebilir ki? Sormuştu, fakat 'sana ne' dediğimde sustu." diye ekledim.
Çiğdem kafasını sallayarak, "Elbette buna hakkı yok." dedi ben ayağa kalkıp, çantamı alırken. Onun yanından geçip, çıkacakken, "Fakat ben de merak ediyorum. Mirlan ondan hoşlanan birisiyle yemeğe çıksa, ne hissederdin?" diye sordu.
Adımlarım bu soruyla durdu. Kafamı yana çevirip, onun bana bakan gözlerine baktım. Kendime karşı dürüst olmamı istiyordu, ona karşı. Fakat dürüst olmam için bir şey yoktu. Mirlan kendi hayatını yaşıyor artık, ben de kendi hayatımı.
Bunu değişemem, istemiyorum da zaten. Ne kadar canımı yaksa da, tekrar biz olamayız. Mesele aşk değil veya onu sevmemem. Mesele kendime olan saygım, gururum ve Mirlan'a olan güvensizliğim. Mirlan benim bu hayattaki en büyük hayal kırıklığım. Bir şey olmamış gibi davranıp, masum çocuğu oynaması bunu ortadan kaldırmıyor.
Yutkunup, kafamı ileri çevirirken, "Hiçbir şey. Onunla ilgili hiçbir şey artık beni ilgilendirmiyor." diye cevap verip, yanından geçip dışarı çıktım.
O da benim peşimden gelirken bir şey dememişti. Ellerini önlüğünün ceplerine sokarak benimle birlikte koridor boyunca ilerliyordu. Sonunda, "Dün Mirlan'ın evine gidip, onunla kahve içtiğini söyledin ama." dedi.
Yan gözle ona bakarken, "Bir kerelik bir şeydi." diye cevap verdim.
Çiğdem gülüp, kolunu omzuma atarken, "Sevgi, bana bu cümleyi en son ne zaman kurdun hatırlıyor musun?" diye sordu.
Kafamı çevirirken sessiz kaldım. Tabii ki hatırlıyorum. Ben kolay kolay bu cümleyi kurmazdım. O yüzden en son ne zaman kurduğumu da gayet iyi hatırlıyordum. Mirlan beni ilk kez dışarı çıkardığında bunun tekrar olmayacağını düşündüğüm zaman kurmuştum bu cümleyi. Ve o andan sonra onu her seferinde dışarı çıkaran kişi ben olmuştum. O yüzden vurgulamak istediği noktayı anlıyordum.
Derin bir nefes alırken, "Neden bugün Mirlan meselesini bu kadar konuşuyoruz? İkimiz de tekrar bir şans olmayacağını biliyoruz." dedim ona bakarak.
Çiğdem ve ben durup, koridorun ortasında konuşuyorduk. Çiğdem kafasını iki yana sallayıp, ellerini kollarıma koyarken, "Benim demek istediğim bu değil, Sevgi. Benim demek istediğim aklın da, kalbin de karışık. Sadece ne istediğini gerçekten biliyor musun diye merak ediyorum. Mirlan'ı affedemiyorsun, bunu anlıyorum ve saygı duyuyorum. Ama onu unutamıyorsun da. Bugün hastaneye hiç gelmedi ve senin gözlerin her yerde, gelen her yüzde onu aradı." dedi.
Yüzüme doğru gerçekleri konuşmaya başladığında kafamı eğdim. Konuşmak, öyle olmadığıyla ilgili bir sürü yalandan cümleler kurmak istiyordum. Fakat yapamazdım. Karşımda beni herkesten çok, kendimden çok tanıyan bir insan varken yapamazdım.
Derin bir nefes alıp, gözlerimi kapatırken, "Mirlan hayatımızdan bir anda çıktı ve bir anda geri geldi. Hem de olabilecek en kötü şekilde. Aklının da, kalbinin de karışması normal ve anlıyorum. Bu yüzden kendine zaman ayır ve bunu bu gece iyice bir düşün." dedi yanağımı sol eliyle avuçlarken.