Bana bu hayatta bir çok şeyi sen öğrettin. Ben sevmeyi, sevilmeyi senden öğrendim, fakat ben sana ne öğrettim?
_________
Elimdeki eldiveni çıkararak, ameliyat odasından dışarı adım attım. Kapıdan çıktığım anda hastanın yakınları benim etrafımı sarıp, "Durum ne doktor hanım?" diye sormuştu.
Dudaklarıma rahatlatıcı bir gülümseme kondurup, "Merak etmeyin, ameliyat başarılı geçti. Odaya alındıktan sonra size hemşireler bilgi verecektir." diye açıkladım.
Hepsi rahat bir nefes alırken kafalarını sallayıp, "Çok teşekkürler." demişti babası elimi tutarak.
Tekrar bir gülümseme sunup, yanlarından geçerek üzerimi değiştirmek için ilerledim. Getirilen hasta mide delinmesi yaşamıştı. İyi ki geç kalmadan vaktinde burada olmuşlardı. Ameliyat başarılı geçse de, birkaç gün burada gözetim altında tutulmaya devam edecekti.
Yarın yıllık iznimden kullanarak köye gidecektim. Anneannemlerle birlikte annemin mezarına gidecektik ölüm yıl dönümü olarak. Bugünlerden nefret ediyordum. Aradan 7 sene geçmesine rağmen hissettiğim o acı hâlâ aynıydı.
İnsanlar bunun zamanla geçip gittiğini söylüyordu ama gitmiyordu. Acı hep oradaydı, sizinleydi. Nereye giderseniz gidin, peşinizden geliyordu. Fakat alışıyordunuz, burası doğru. Belki de insan olmanın en iyi özelliği buydu. Birisini ne kadar çok seversek sevelim, günün sonunda onun yokluğuna alışıyoruz. Bu hayat onsuz da yaşandığını gösteriyor bize.
Bu aynı zamanda Mirlan'ın beni aldattığı zaman dilimiydi. Bu kadar berbat hissettirmesinin en büyük nedeni, o günü unutmama bile izin vermemiş oluşuydu.
Derin bir nefes alıp, kapıyı kapattıktan sonra odadan çıktım. Çiğdem çoktan nöbetini bitirmişti, sadece çıkıp yemek yemek için beni bekliyordu. O yüzden onu ve muhtemelen çoktan gelmiş Ahmet'i bekletmemek için adımlarımı hızlandırdım.
Kafeteryaya indiğimde onları oturmuş, karşılık sohbet edip, kahve içerken buldum. Çiğdem'in dudaklarındaki gülümseme kocasının yanındayken bambaşka bir hal alıyordu. Çiğdem'in onu senelerce sevip, evlenmesini anlıyordum. Ahmet gerçekten ona bir hazine gibi davranıyordu.
Beni başkasına tercih edemezdi zaten.
Onlara yaklaştığımda Çiğdem kafasını kaldırıp, "Aşkım, ameliyat nasıl geçti?" diye sordu.
Onun yanağından öpüp, Ahmet'e gülümserken, "İyiydi tatlım, başarılı geçti." diye cevap verdim.
Ahmet bize bakarak, "O zaman gidelim mi?" diye sordu bana bakarak.
Kafamı iki yana sallayıp, "Önce bir kahve içeyim öyle gidelim. Çünkü kahve içmeden kalkıp gidecek halim yok." diye cevap verdim.
Ahmet benim dediğime kafasını sallarken ayağa kalkıp, "Ben alayım o zaman. Her zaman içtiğinden, değil mi?" diye sordu.
Kafamı sallayarak, "Evet, ama zahmet olmasın?" diye sordum ona.
Ahmet gülümseyip, koluma vururken, "Ne zahmeti, getiriyorum hemen." dedi ve kahve kısmına doğru ilerledi.
O gittiğinde Çiğdem kahvesini yudumlamaya devam ederken bakışlarını bana çevirdi. Onun gözlerini kısıp, bana baktığını gördüğünde, "Ne?" diye sordum.
Çiğdem kahve bardağını bırakırken, "Bana dün geceyi anlatmadın hâlâ. Meraktan çatlıyorum haberin var mı?" diye sordu.
Onun dediğine gülüp, kafamı iki yana salladım. Dün gece gözlerimin önünden tekrar geçerken, kolumu masaya yerleştirip, çenemi avcuma yasladım. Çiğdem'in bakışları hâlâ bende gezinirken, "Mirlan geldiğinden itibaren daha da neşeli olmaya başladın. Başlarda tamamen aksi yönde etki etmiş olsa da, şimdi bir aptal gibi gülümsüyorsun." dedi işaret parmağını bana uzatırken.