Gidecek misin? Buradan oldukça uzaklara, kimsenin gelemeyeceği yerlere.
_________
Elimdeki dosyayı havaya kaldırarak, "Oğuz buna bakarsın dedi." dedim Alya'ya doğru giderken.
Alya oturduğu koltukta dönerek bana gülümsedi ve "Tamam, teşekkür ederim. Neden sen zahmet ettin, birisi getirirdi." dedi elimden dosyayı alırken.
Omuz silkip, "Geçerken uğrayıp selam vereyim dedim hem de." diye cevapladım onu.
Kafasını sallayıp, gözlerini dosyaya çevirdiğinde ona son kez bakıp, gitmek için kapıya yöneldim. Fakat o, "Sevgi, bir şey söylemek istiyorum." diye mırıldanarak beni durdurdu.
Durup, ona çevrilirken yüzüne baktım. Bir şeyler söylemek istiyor, fakat buna çekiniyor gibiydi. Kaşlarım çatılırken sonunda o kendini toparlayıp, "Diyordum ki, çıkışta birlikte bir şeyler yapalım mı? Yani, yakınlarda güzel bir restoran var. Eğer sen de istersen beraber gidebiliriz." diye teklfi etti.
Bunu duyduğumda çatık kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Böyle bir teklif beklemiyordum. Hem de Alya'dan. Yani, samimi gibiydik ama çokta konuşmamıştık. Bunun bir anda nereden çıktığını merak ediyordum. Ayrıca, bu arkadaşça mi yoksa değil mi onu da anlamamıştım. Arkadaşça tabii ki diye bir ekleme yapmadığı için bunun arkadaşça da olmadığını anlıyordum. Ayrıca, utanmıştı. Alya arkadaşlarından utanacak birisi değildi.
Benim sessizliğim ortamı daha da geriyordu. Doğrusu, ne cevabı vermem gerektiğini bilmiyordum. Çünkü, vereceğim cevap onun yanlış almasına da sebep olabilirdi. Fakat onu da kırmak istemiyordum. Belki de Çiğdem haklıydı, belki de birilerine artık şans vermem gerekiyordu.
Derin bir nefes alıp, "Olur, olur tabii. Birlikte mi gidelim, orada mı görüşelim?" diye sordum.
Alya rahatlayıp, gülümseyerek, "Aslında birlikte gidelim istiyordum, fakat benim mesaim seninkinden erken bitiyor. O yüzden orada görüşmek daha iyi." diye cevap verdi.
Ona kafamı sallayıp, "Tamam o zaman, orada görüşürüz." dedim ona gülümseyip, çıkarken el sallayarak.
O da mutlu bir şekilde karşılık verdiğinde uzaklaşmaya başladım. Onun görüş alanından çıktığım anda dudaklarımdaki gülümseme kendiliğinden silindi. Aklıma bunu neden kabul ettiğimle ilgili düşünceler dolmaya başladığında iç çektim. Artık hayatıma devam etmem gerekiyordu. Çiğdem haklı. Etrafımdaki insanlara şans vermedikçe bir ilerleme olmayacaktı.
Ama bundan bir şey çıkmayacağına da emin gibiydi kalbim. Geri dönüp, teklifi geri çevirmem hakkında haykırışlar yapıyordu. Fakat Leyla ile olan görüşte olduğu gibi bu sefer de onları görmezden geldim.
Annem her zaman birisi olunca unutması kolay oluyor derdi. Aslında, gözlemlediğim sürece bunun doğru da olduğunu görüyorum. Yalnız kalkıp, düşüncelerine dalıp, hayaller kurarak birilerini unutmak olmuyordu. Sadece yeni insanlar tanıyarak o hayatına devam edebiliyorsun.
Mehtapların yanından geçerken Mehtap, "Sevgi hocam, bu geçenki hastanın dosyası. Çıkış yapacağı için imza atmanız gerekiyor." dedi.
Kafamı sallayıp, ondan bir kalem alırken resepsiyona doğru eğildim. Dosyayı iyice okumaya başlarken Mehtap ve diğer iki hemşirenin bakışlarının diğer tarafa çevrildiğini gördüm. Ben de doğrulmadan kafamı oraya çevirdim.
Mirlan elinde iki poşet ve kafasında siyah bir şapkayla kafasını eğmiş, sallana sallana geliyordu. Üzerindeki bakışları hissetmiş olacak ki, kafasını yerden kaldırıp, bize baktı. Gözleri beni gördüğünde dudaklarına gülümseme kondu ve adımlarını hızlandırdı.