Karşıma çıkıp, bu şekilde gülümsemeye devam etme. Canım yanıyor.
_________
Mirlan yanımızdan ayrıldıktan sonra beni de, Çiğdem'i de sessizlik alıp götürmüştü. İkimiz de sanki sessiz bir anlaşma yapmıştık. Bu konuyu bir süre ele almadık. Ama Çiğdem bunun hakkında konuşmadan durabilecek biri değildi. Elbette ki bir süre açılıp, sorular sormaya, onun hakkında dedikodu yapmaya çalışacaktı.
Fakat benim tek istediğim onun varlığını görmezden gelmek ve yok saymak. Çünkü ben o sanki tekrar hayatıma girmemiş gibi yaşamak istiyordum. 7 sene boyunca hayatım nasıldıysa öyle devam etmek istiyorum. Belki mükemmel değildi, belki yarım hissettiriyordu, fakat onu her gördüğümde kalbime oturan öküzden daha iyiydi. En azından rahat nefes alabiliyordum.
Sonunda benim odama girdiğimizde masanın üzerinde duran yemekleri gördük. Evet, sevdiğim Kore yemeğinden almıştı ve tiramisu getirmişti. Çiğdem içinse içli köfte vardı.
Masaya yaklaşıp, ayakta durup yemeklere baktım. Eskisi gibi ince bir davranıştı. Ben üniversitede okurken yoğun ders programlarım olduğunda her zaman bana sevdiğim yemek ve tatlıları alıp getirirdi. Şimdi seneler sonra sanki hiçbir şey olmamış, beni hiç aldatmamış gibi davranmaya çalışıyordu. Ama bunlar gereksiz çabalar. O beni aldattı ve hiçbir şey bunu değiştiremezdi. Ne kadar istersen isteyeyim, ne kadar çabalarsa çabalasın asla eskiye dönemeyiz.
Çiğdem yanıma gelirken, "Çok pis dejavu yaşıyormuş gibi hissediyorum." diye mırıldandı.
Dudaklarım buruk bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrılırken bakışlarımı ona çevirdim. Aramızda beş santim olduğu için ona yukarıdan aşağı bakıyordum ve gözümde küçük bir çocuk gibi görünüyordu. İçli köfteyi ona doğru iterken, "Hâlâ en sevdiğinin hangisi olduğunu hatırlamış. Yemek ister misin?" diye sordum ona doğru iterken.
Çiğdem bana gözlerini devirip, yemeği geri iterken, "Saçmalama istersen. Onun getirdiği hiçbir şeyi yemem ben." dedi ve ardından kapıya doğru bakarak, "Sevda." diye bağırdı.
Birkaç saniye sonra hemşire Sevda kapıyı açarak içeri girdi. İkimize de selam vererek, "Buyurun Çiğdem hanım." dedi.
Çiğdem masadaki yemekleri göstererek, "Alın bunları, yersiniz siz." dedi.
Sevda onun dediğine şaşırırken, "Emin misiniz Çiğdem hanım?" diye sordu doğrulamak için.
Çiğdem kafasını sallayarak, "Elbette, alın götürün." diye tekrarladığında Sevda yemek kaplarını alarak odadan çıktı. O gittiğinde derin bir nefes alarak yürüyüp yeni masama oturdum.
Ellerimi masanın üzerinde birleştirirken alnımı ellerime yaslayıp gözlerimi kapattım. Sakin nefesler alıp dışarı verirken Çiğdem de karşımdaki sandalyeye oturmuş, arkasına yaslanmıştı. Bacağını bacağının üzerine atmış, benim gibi sessizliğe bürünmüştü.
Sonunda sessizliği bozarak, "Kader sizi tekrar bir araya getirir diye düşünüyordum zaten de, onun yüzsüz gibi kendisinin buraya gelmesini beklemiyordum." diye mırıldandı.
Derin bir nefes alıp kafamı kaldırırken, "Ben de beklemiyordum. Ama arkadaşı Oğuz burada çalışıyormuş." dedim ona.
Çiğdem'in kaşları çatılırken, "Hangi Oğuz? Yılmaz olan mı?" diye sordu.
Omuz silkip, "Bilmiyorum, o kadarını sormadım." dedim cevap olarak.
Zaten merak da etmiyordum. Ondan tek istediğim karşıma çıkmayı bırakmasıydı. Ama görünen o ki, kaderin böyle bir fikri yoktu.