Bütün hayatım kayıp giderken tek yaptığım izlemek ve ağlamak.
_________
Burada günler geçtikçe Mirlan neyse ki daha fazla fenalaşmamıştı. Aksine biraz daha iyiydi. Şimdiyse buradaki son günümüzdeydik. Sabah erkenden kalkıp, kahvaltımızı yaptıktan sonra ben Çağla ile bahçedeki hamakta otururken Mirlan anneanneme yardım etmek için tarladaydı.
Hamakta oturduğumuzda onları görebiliyorduk. Bu kız gerçekten çok inatçıydı. Ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım tarlaya gitmesini engelleyememiştim. Sürekli dediklerimin tersini yapmanın onun sağlığı için iyi olmadığını biliyordu. Ama asla beni dinlemiyordu.
Kendini biraz olsun düşünüyor muydu? Etrafındaki insanlara çaktırmamak istediğini anlıyordum, fakat bunu kendi sınırlarını zorlamadan da yapabilirdi.
Derin bir nefes alırken gözlerimi güneşin altında anneannemi dinlemek için eğilen Mirlan'da gezdirdim. Yanımda oturan Çağla, "Aradan geçen seneler senin onun üzerinde daha çok titremene sebep olmuş. Bir yere gittiği veya bir şey olduğu yok. Bütün gün onu göz hapsinde tutmana da gerek yok." dedi gülerek.
Onun dediğine yalandan ben de güldüm. Sonuçta böyle konuşması normal. Hiçbiri hiçbir şey bilmiyordu. Bu yüzden neden ona bu denli baktığımı da bilmiyorlardı. Omuz silkip, gözlerimi Mirlan'dan çekmeden, "Belki de, sonuçta ayrılık özlemi artırıyor, değil mi?" diye karşılık verdim ona.
Çağla kafasını sallayarak, "Evet, öyle. Fakat bir şey anladım ki, aradan geçen seneler güçlü bir ilişkiyi sarsmaz. Mirlan'a bakış şeklin, hâlâ 7 sene öncekiyle aynı. Bilmesem, hiç ayrılmadınız derdim." dedi ikimiz arasında gözlerini hızlıca gezdirirken.
Bu dediğine buruk bir şekilde gülümsedim. Bunun daha çok duygulardan kaynaklı olduğunu düşünüyordum. Ona ne kadar kızsam da, ondan nefret ettiğimi söylesem de, günün sonunda onu hâlâ seviyorum. O da beni sevdiğini söylüyor. Fakat, seven insan neden aldatır? Sarhoşluk buna bahane olabilir mi? Olamaz.
Yine aklıma bu geldiğinde derin bir nefes alıp kafamı çevirdim. Hiçbir şey eskiye dönemez. Artık o kadar değişti ki, bir daha eskiye dönemez. Ne kadar istersek isteyelim, bu olmayacaktı. Hep bir yarım kalacaktı. Ben bu yaptığını asla unutamayacak, en ufak şeyde hatırlayacaktım. Anneannem haklıydı, eğer barışmış olsaydık, onu gerçekten affetmemenin ilişkimize zarar vereceğini biliyordum.
Mirlan anneanneme bakmayı kesip, kafasını kaldırdı ve benimle göz göze geldi. Hamakta Çağla ile oturan beni gördüğünde anneanneme bir şeyler diyerek bize doğru koşarak gelmeye başladı. O yaklaştığında ayağa kalkıp, elimdeki havluyu ona uzattım. Havluyu alıp, terini silerken ben de saçlarını geriye doğru itip, "Hava çok sıcak, koşma. Yine fenalaşacaksın." dedim.
Fakat o beni dinlemeden, "İyiyim, gerçekten. Fazla endişeli davranıyorsun." dedi.
Arkamda oturan Çağla, "Değil mi ya? Sevgilin iyice paranoyak yaşlı kadınlara dönmüş. Nasıl dayanıyorsun böyle?" diye alay etti.
Benimle dalga geçtiği için koluna vurdum. Bu onu daha da güldürmüştü. Mirlan gülümseyerek bana bakıyordu. Güldüğü için gözleri kısılmış, yanağında küçük bir gamze ortaya çıkmıştı. Kafasını yana eğip, Çağla'ya bakarken, "Sonuçta bu da bir sevgi göstergesi. O yüzden olduğu gibi kabul ediyorum." dedi ona.
Bu işi fırsata çevirdiği için ona gözlerimi devirdim. Saçını düzeltiyormuş gibi eğilerek ona, "İlacını aldın mı?" diye sordum fısıltıyla.
Mirlan cevap vermek yerine kafasını salladı. Rahat bir nefes vererek ona küçük bir kafa sallamayla baktım. Anneannem arkadan tekrar onu çağırdığında hızlıca benim yanağımdan öpüp, onun yanına koştu.