Henüz hava ılıktı, onunsa vücudu çoktan soğumaya başlamıştı.
_________
Elimdeki iğneyi Mirlan'ın koluna batırırken Çiğdem bir şeyler anlatarak onun dikkatini dağıtıyordu. Mirlan bugün kemoterapi olmak için değil, ilerleme olup olmadığını görmek için test yaptırmaya gelmişti. O yüzden bugün daha enerjik ve mutluydu.
Ama garip olan sadece o değil, Çiğdem de mutluydu. Yüzünden gülücük eksik olmuyor, Mirlan ile konuşurken eskisi gibi sık sık temas ediyordu. Yani, bununla bir sorunum yoktu, fakat bu değişiklik neden bir anda, nasıl geldi merak ediyordum. Bir gece uyudu ve sabah kalktığında onu affetmeye mi karar verdi?
Belki de mesele budur. Artık hepimiz Mirlan'ın geçmişte yaptıklarını affetmiştik. Olanları unutmadım, ama arkamda bırakıp, önüme bakmaya karar verdim. Bunun ne anlama geldiğini henüz bilmiyorum. Onunla olup, olmamam gerektiğini de bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o da pişman olmak istemediğimdi.
Anneannemin dediği gibi herkesin bir ömür boyu aradığı bir şeyden vazgeçmek istemiyorum. Ama beni buna Mirlan mecbur etmedi mi? Beni aldatıp, sonra da bu şehri terk edip, gitmedi mi? Bizi buna o mahkum etmedi mi?
Gözlerimi kaldırıp, yanaklarındaki gamzeleri göstererek Çiğdem'e gülümseyen Mirlan'a baktım. Gülümseme geniş ve parlaktı. Mirlan'da çok şey değişmişti. Duruşu, karakteri, bakışı, vücudu, görünüşü. Ama bir şey değişmemişti. O gülümseme. O gülümseme seneler öncekiyle tamamen aynıydı. Nerede görsem, duysam tanıyacağım gülümseme, gülüş.
Ben kanından aldıktan sonra kenardaki kutuya koydum ve arkada duran Mehtap'a uzattım. Ona verirken, "Kanı onlara teslim ederken Sevgi hocam biraz acele etmelerini istiyor de." diye uyardım.
Mehtap kan şişesini alıp, kafasını sallarken, "Tamamdır Sevgi hocam. Peki siz çıkıyor musunuz? Nöbetiniz bitti." diye sordu.
Önlüğümü çıkarıp, elime alırken, "Evet Mehtap, ben de şimdi üzerimi değişip, çıkacağım." diye cevap verdim.
Mehtap tekrar kafa salladıktan sonra Mirlan ve Çiğdem ikilisine gülümseyip, odadan çıktı. O gittikten sonra ben de onlara dönerek, "Ee, gitme vakti artık." dedim.
Aslında gidenler ben ve Mirlan olacaktık, çünkü Çiğdem'in nöbeti daha yeni başlıyordu. Mirlan kafasını sallayıp, ayağa kalkarken, "Neden bu kadar mutlu olduğunu söylemediğin için kırıldım." dedi ona.
Elbette Mirlan Çiğdemdeki değişik ruh halini fark etmişti. Yani, etmemesi daha garip olurdu. Resmen Çiğdem'in yüz ifadesi, 'ben seviştim' diyen ergen erkek çocukları gibiydi. Geniş bir gülümseme ve parlayan gözler.
Çiğdem ona gözlerini devirip, "Bir sebep yok aa. Arkadaşlarımla birlikte olduğum için mutlu olamaz mıyım?" diye karşılık verdi ona.
Mirlan onun bu cevabına gözlerini kıstı. Birkaç saniye ona öylece baktıktan sonra bakışları bana çevrildi. Gözleri üzerimde gezinirken sanki, 'sen biliyor musun?' diye sorar gibiydi. Cevabı bilmediğim için ona sadece omuz silktim.
Mirlan buna şaşırıp, tekrar Çiğdem'e baktı. Omzuna dokunup, hafifçe sıkarken, "İyi, öyle olsun madem." dedi ve çıkışa doğru ilerledi.
Onun peşinden gitmeden önce Çiğdem ile vedalaşmak için sarıldım. Çiğdem bana her zamankinden daha sıkı sarılırken, "Akşam bana gel, sana söylemek istediğim bir şey var." diye mırıldandı kulağıma.
Kaşlarım çatılırken, "Tamam, önemli veya kötü bir şey mi?" diye sordum sırtını okşayarak.
Çiğdem birkaç saniye kıkırdadıktan sonra, "Doğrusu ben de bilmiyorum. Akşam karar veririz." dedi.